kum saati
toprak altında kalmış yazıtlar bile gün olur ortaya çıkar
sümer altına atılmış belgeler gün yüzüne kalp altına atılmış aşklar bile, bir bakışta alev olur ,kazar toprağı,parlatır kalp tabağını yine bir bebek konuşması gibi,derdini ancak ağlayarak anlatması gibi bir faili meçhullerin kapanan dosyaları,birde bu yazdıklarım şimdi polisin hırsızla,politikacının gavurla anlaşıp toprak satması gibi bu yazdıklarım okunmayacak ,belgelenmeyecek ki denize bırakılan içinde aşk mektubu olan şişenin ,kayaya çarpıp kırılması gibi yazdıklarımın mürekkebi öyle karışacak dökülecek denize geri toprağın toprağı geri çağırdığı gibi çoktan unutulmuş hayatlar gibi ,geçmiş olacak ziyaret tarihi diyorumki yalnızlığım ne olcak senin bu halin? bak kimse gelmiyor seni ziyarete o da diyorki hallerden hal seç sonra gül geç haline… o ebedi ikametgahın bulacak seni er geç işte o zaman bekle vurduğunda vakit hatırlı misafirlerin gelecek ahşap evinde,sağlı sollu ziyaretine sorgu sual ,koyu bir muhabbete girişecekler seninle... iki kişi arasında bir mahkeme kurulacak tahta kulübende, karşında gözleri bağlı aşk ,adalet kalbin temelidir dese zaman ,tutkulu,,keskin bakışlı ,ipekten cübbesiyle jüri başkanı da sen sevgili önlerinde soru da şu, seni sevdiklerini ispatlamak konusu sevgi kantarı var ellerinde çok hassas mizan tezahürü... desem seni sevip sevmediğimi sorman asıl sorudur kütüphanede kitap olup olmadığını sormaya benzer saflıkta,söyle orada kim konuşur? ve desemki cevabı sana eski tozlu kitaplar veriyor bak raflarda, bilim kitaplarının şüphe götürmez doğruluğunda ,teoremlerde ispatlı bir şekilde,bak dinle şairlerin aşk şiirleriyle ,yazarların uzun aşk romanları dilinde ama genede ne kadar uzun olsada ,hiç sıkılmayacağın,soluksuz okuyacağın sadelikte asıl soru da şudur ama genede sen bu kitapları okurmusun? yok hayır genede sen bildiğini okursun bir masal kitabı bulur ,harikalar dünyanda, ben aslında bir prensim diyen bir hayvana tutulursun, kurbağa prens olur ,sende prenses olursun... derken pır pır bir güvercin konuyor ellerime yok yalnızlıktan değil, susuzluktan da değil,korkudan durmuyor yerinde hani derler ya yürek ağızda ya seninle konuşamazsa,ya yetmezse uzun yolculuklara nefesi çağrılıyor elçiler, koruma muhafızlarıyla sonra hızla bir mektup yazılıp,hemen mühürlenip uğurlanıyor günlerin şafağı dikilir gecede,gecenin zifri karışın güneşin lekesine derken günler sonra ,ümitle beklenen ferman,senin krallığından dönüyor vatana ama bir aksilik var bu durumda gelen elçi değil at üstünde,sürükleniyor üzengisinde güvercinin ayağı kırılmış,elçilerin kalbi ise sandık içinde, hani zeval olmazdı elçiye? ağzınla kuş tutsan, yüreğin ağzına gelse , kuşu koynunda tutup ,kursağından öpüp öyle yollasan gene o güvercinin ayağındaki mesaj ayağa düşer gitmez adresine sen bakma yürek sahibine gider, su yol olur,yerine akar diyene namludan çıkan merminin hedefine gittiği yere kiminde çelik yelek,kiminde su tabancası şimdi tüm aşklar havalı, kuru sıkı... benimkisi ise göz yaşartıcı bomba ben böyle aşkın ızdırabı eylemlerinde tek derdi vatanını sevmek ,tek işi okumak olan öğrencilere sıkılan her seferinde biber gazından ağlayan gene kendisi olan... bir lahza hakkı var didede sor bak ölüm döşeğinde gidenlere kimler dönmüş irisin etrafında sor göçerken kim kalmış halbuki ortasında ... ne kalmış kalp eleğinden geriye? bakma süzülen kum saatine güzel bir kadının uzun boynundan ,ince belinden aşağı ,kalbinden akan altın saçlı tanelere... kırılınca kum saati ne kalacak geriye? yalnızlık öyle güzel bir hoca ki ne sınıfa gerek var ne tebeşire uzanırsın teneşire diploması da kendi gül bahçende kalp değil artık aşık atar ,iflah olmaz onlarda zar şaşar ,kazanan bulunmaz... sözhane bu bütün özlü sözleri bir kenara at,binen bulunmaz en güzel söz sevdiğine söylediğindir en anlamsızı en etkisizi ise sevmeyene istediği kadar deniz olsun genede vurur balık sahile,yiyen bulunmaz çirkin söz yoktur ,güzelide mesele sözü kime söylediğinde neresi ile dinliyor,güzel olan kafasımı? kabarttığı kulakmı ,yoksa kalpmi onun taştığı? meyhane en güzel söz sevildiğine söylediğindir müziksiz yapma hamallık eyleme boşa tutmaz ritmi darphane en güzeli paranın kalpte basılması gibi sen kalpten söyledikçe ,o isteyecektir başkasını , cebe girdikçe,kalp değil,cüzdandır onun taşıdığı yalnızlığında işlediğin nakış ördüğün hırka sevgiline dövdüğün demir, çıkardığın altın en güzel söz ona söylediğin sözdür söz çıkmasa, yüzünü kafiye yapar en güzel şiire en güzel manzara sevgilinin sana baktığı gözleridir,masal gibi dalar , dudakların sanki çit ,açılır kitapta gül bahçesine gün batıyordu inceden, bir sancı gibi şafak söküyordu fark ettirmeden kabuğundan incinin görünmesi gibi kaptırdın bir kere kendini istirdyeye halbuki daha kabuk bağlamayı becerememiş yarada dikişlerin açılması gibi öyle vedalaşmak zor mudur sevgilinin sıcacık ellerinde? ellerin paslıysa ılık akan kanın hep onunla konuşmak isterken dilin damağın o çoktan ayrılmışsa sen gene de onunla konuşuyorsan havadan nem kapar gibi ondan söz koparırken kurumuşsa boğazların ama sonunda ona ne desen monolog oluyorsa hep onun yanında kalmak isterken halbuki vedalaşıyorsan git gide ve o bunu bilmiyorsa bilse de umurunda olmayacağını sen biliyorsan şimdi söyle vedalaşmak zormudur? birde böylesi veda etmeyi dene birde böyle ellerini kırar gibi bırakmayı dene gün batar hani dersin ya hasta olduğunda içime iğneler batıyor diye sonra dalarsın uykuya bir kapı açılır dersinki ne güzel bir rüya hep onunla kalsam uyanmasam ama şafak söker henüz iyileşmemiş bir yaranın tekrar dikişlerinin sökülmesi gibi öyle açılır gün sararsın onu şarkı gibi başa… dedimki rüyamdasın dediki sen benim için gerçek değil,yalan bile olamazsın dedimki ettiğim söz dilimden değil ,kalbimden esre değil ,bileğimden damlar dediki banane bendenmi akar dedimki rengim güneşten kırılmaz,sendendir tayfım dediki sen benim için ayna değil,gölgem bile olamazsın... dedimki kaza kadere inanırım kaderim değilsen kazam olarak kalırsın… nasip der ,kısmet der ,eyvallahımsın… |