İlk aşk gibi Eskimez, eksilmez Ufacık tefecik, öyle kızıl ve orak kıvraklığında saçları da yok Andederim ki Kırk yıllık yoldan tanırım ben seni kokundan
Kaç aşktan oluşmuş bir şeydi lirik sözcüğü Sanırım en çok gönlüne yakışıyordu Kendimizi hazırlar gibi Güneş, terk etse diyarı Gök bulutlarla dünya gamla dolsa Seni günlük kasvetler boğsa bile Güneşin olur gönlünde Doldurur ışıklarla, en karanlık döşleri
Say ki Uykusuz geceleri içten kemiren dik kafalı bir hüzün Ben geldim senin gönül kösende durdum Ve öyle kaldım Şu hale bak, bir kez bile konuşmadık Bir uçurum gibi büyüdü sükut İçleniyorum, lütfen Anlıyor musun? Sen ad’ın bilinmeyen! Peki ya kimsin sen?
Roman bu kalpsiz dünyanın sevgisini yazarken Ben bir tek ilâhi bir mevhibeyi hayal edebildim Utanıyorum Yine beni çok ciddiye almayacak kimse Olsun ya Ya ben anlatamadım ya da anlaşılmazım
O zaman gelsin ne gelirse Hayatı anlamadan geçinip gidiyorum… Olgunlaşmadım Zekâm daha işlek olmadı Ruhum daha huzurla dolmadı İçimde bir yaşam coşkunluğu duymadım Ne menem bir yer oldu bu dünya! Sahiden bunaldım! Kopek yesin dünyayı
Hiçbir fâninin okumadığı Benim beş harfli alfabemin manidar bir cümlede öznesi Fotoğraf çerçevemde buruk sureti duruyorken Hiç bir avuntuyu da istemiyorum
Evet, Benim esas derdim isimsiz kadın! Zannederim, hiçbir fâni rakibi olamaz Latif kalbiyse, irfanını kimse bilsin istemez Beatrice bir romanın sessiz kahramanı oldu Haa, bu dili anlayan kaldı mı ki?
Elbet, her yaşamın anlatılacak bir dramı var Hadi içeriğinde kendin varmış gibi say
Fırtınalı bir gece gibi hayat denen bu yolculuk Geçtiğim ormanlar koyu karanlık Mutsuzluk uçsuz bucaksız Ürkekti adımlarım, fikrimse yoksul Geleceği kaybettiğim kavşakta Hayatta hissesini devretti bana
Benimle yan yana emeklemek ne zormuş meğer Ki öyle İsyan etmeden müşahede etti bedbahtlığıma
Belki de bu yüzden zamanın tenhasında oturdu Işıkla kutsadı devrik dilekleri Gündüz verandasında belgin maviye, beyaza çalıştı Mutlaka geceleri gökte gözleri Öyle kurgularını sayıklardı Sonra arındı gövdesinden, kendi oluncaya kadar soyundu Süsengillerden dökündü Ferah içine döndü
Gayet mütebessim mem’liğini gösterdi Ağzında gülce bir ıslık Aman ha! Saçları tokasından kurtuldu Kâinatın tam kıyında durdu, topukları boşlukta Bir daha eteğinde beni savurdu Görünmeyen âlemle görünen arasında kaldık Emir bekleyen bir esir gibi
Hey gidi (hey) Dünya ipini kopardı! Adressiz mektup gibi nereye gideceği belli değil Medeniyetinde vicdani aysız bir gece gibi sessiz ve karanlık
Baktım, Tanrıyı kıskandım uzaklaşmış arzın ufkundan Dedim niçin? Uğraştırırsın bizi Aynı dante gibi ortasındayım ömrün Araf’ta bekletme nafile, kapıyı açacak mısın? Yine o kudretli ruhunun limanına sığındım
Öyle sarihtir ki, tıynetine öyle mutmaindim ki Özünün kaynağı aidiyet duygusu O yüzden atılması gereken yamalı bir ceket gibi sırtındayım hala
Hadi adsızım Tut ki, olamadım ismini bilecek zekâya sahip Şu canına yandığım hayata Ehemmiyet vermediğimi göstermek için Tabi ömür’e dilencilik etmem…
Z/annederim! Ki, doğrudur zaten… Aldığım her nefesi borçluydum beni dünyaya getiren isimsiz kadına!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
İsimsiz kadın şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İsimsiz kadın şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Saygılarımla................