PenthesileaŞiirin hikayesini görmek için tıklayın yalın ayak yürüdükçe
gergin ipler üzeri antik çağlarda çoğalıyor keskin kılıç izleri şaşkınlığın tecellisi duvarlarda yankılanan çığlık sesleri... adam soktukca şeytanın aklına hain düşünceleri inatla günahlara bata-çıka cenneti misilliyor gözleri kadın kusursuzca emzirmekte zamanın gel-git izlerini taşır keyfince sevdasının gururunu düşmez geleceğin endişesine masumiyet doğururken rahmi asi kısrak oluyor birden bedeni teri çorak iklimlerin susuzluğunda yüzü dicle’yi anımsatır sığınakları ise mezopotamya etekleri teni kadife yumusaklığında kokusu gül kurusu, beyaz zambak karışımı kimse anlamayacak mahzenindeki suskunluğu koynunda taşır kutsal emaneti yersiz düşünceler salıncağında sallar terkettiği hayal şehrin ihanetini ha bire bastırıyor tuzu kanayan yüreğinin incelen yerine ani fırtınayla koparıyor azılı diş izlerinin iplerini sessizce bölüyor düşlerini alışılmışın dışında ürperen gerçekleri asılıyor boşlukta kırık kanatlı kuş sesleri alnının coğrafyasında çizili kaderi bir kaç karış mesafede duruyor kopuk belleğinin ayak diremeleri umudun bittiği yerlere eşeliyor toprağın bereketini dalgalandırıyor şuursuzca saçlarını saçıyor umarsızca enginde talan edilmiş ruhundan arınan korkuları dokuyor aşkın tezğahında yeniden dikiyor esaretin sancağını yenilgilerle büyüyen zaferlere bağışlayan gözlerde tadıyor zulmün acizliğini yoğuruyor sevgi tohumlarını birlikteliğe yağmur damlalarının sıcaklığında varıyor nefes nefese kalmışcasına tek başına ıslanmanın keyfine... 08.03.2012 |