KUDUZ SONNET
bir gül üremekte... bizi kuşatır mutlak;
o kocaman ağzıyla, giderek korkunç, kuduz! dikenli pençesiyle ve dili çatal yaparak, saldırdı saldıracak... korkuyla besleniyoruz... bir eyerde (kent mi bu?) gidiyoruz, eğreti! atlara benziyoruz, ürkmüş, kaçışan, sürü! hüznümüz bile bizim çürümüş insan eti; semirirken bir aşkın dışkısıyla öbürü; kuduz gül! büyürsün aynanın terkisinde; ölürsün artık burda, kokuşarak bu kenti; ne geldiyse gizemli, o gülün ertesinde; herhangi bir sokağa döndürdü labirenti... ‘kendi_için_kanser’in balını ören arı; yüzüme bulaşıyor o gülün salyaları... |