DOĞUNUN SON SÖZÜ
bir gece Çölemerik üzerinde
bakır bir bilezik gibi hilali gördü ezik çiğdemleriyle Elazığ acı dağlarıyla Ergani dersim Pülümür, horasan İbrahim talu’nun oğlunu gördüler ve bir keçe kilimi andıran elleriyle göğü bir beşik gibi sallayan Fatma’yı Zeynel’in ayali kimse bizim sevdamızı anlatamadı ne meç u zil hikayesi ne de ahdede hani yaylalar kelepçeydi asi Fırat’a en büyük mahpushane dağlardı ve Dicle, Fırat’ın helali çoktandır akşam denen sanata alışmış olmanın acısı kavuşmuş olmanın hayali ile akardı köpüğünü kanata bir gece diyarbekir’den Hozat’a ayın kızıl bir karpuz gibi çatladığını gördü bir heybenin morardığını ve ölümün bir zerdali ağacı olup köpürdüğünü Nazif ergin, müfettiş-i umumi Muğlalı paşa ve vali işte doğunun dünü, bugünü yaşamış olmanın tuzu, ekmeği ve yarını, acının düğünü gibi duyursun bizlere açsın bir yufka gibi umudu türküleri yeniden yoğursun közlesin gibi, melali |