BU BENİM AŞKIM, BENİM GÜNAHIM
Güneşin parlak olduğu bir gündü gelişin.
Aşkın pasını silmişti güney batıdan esen fırtına. Temaşaya durmuşlardı çatılardaki ak güvercinler, Kuşların cik cik sesleri, tomurcuğa sığmamıştı güller… Oysa ne kadar da sana yakışmıştı ihanet. Bana ise kaderime teslimiyet. Varsın kuru kalsaydı dudaklarım. Varsın gündüzüm sessiz, gecem sessiz, Varsın bir çeyrek asır daha kalaydım sensiz… Kalemim sensizliği yazsaydı. Şarkılarda hüzün, Şiirlerde ayrılık, Yapraklar ilkbaharda bile dökülseydi, Gökyüzü hep bulutlu olsundu. İkinci doğum olmasaydı keşke ikinci ölüm olacaksa, Keşke gebe kalsaydı gece gündüze, Keşke teselliyi yine papatya fallarında arasaydım, Hiç kavuşmasaydım keşke, sonunda ayrılık olacaksa… Biliyor musun? Sen yokken bütün şarkılar bizden bahsederdi. Hep sen süslerdin hayallerimi. Şubat Mart fark etmezdi. Çünkü aylardan bir ay mutlaka seni bana getirecekti. Elimde bir tespih olurdu, hakiki Oltu taşı. Çektiğim her taş beni sana yaklaştırıyordu sanki. Tükettiğim her nefes biraz daha yaklaştırıyor, Sanki ölüm denen şey seni bana getirecekti. Keşke sahillere yabancı kalsaydım. Keşke yabancısı olsaydım yine kalamarın. Keşke kelebeklere senin adını verseydim. Haber getirmesini bekleseydim sert rüzgârların… Avuçlarında işte kalbim, sıkboğazını çarpmasın. Muhammed aşkına da olsa su verme, çatlasın dudaklarım. Saçlarına toz bile konmasın, Bu benim aşkım, beni günahım. Fahrettin Çelik |