Marmarada Akşam
Çıkar gelir alacakaranlık
yeni sürülmüş tarlalardan her adımda biraz daha yiten topukları ve taflan külüne kokan elleriyle çıkar gelir her solukta bir dermansız hastalığın iç kanamalarını çekerek sinesine dalgalarda çözer saçlarını alizeler fosfor su yüzüne vurur bir çağanoz çıkmak ister göğsünün sarmal dehlizlerinden ağır ağır yürür gece taşlarında otlar bitmiş Aspendos’un sahnesine ve eski, alışkın bir oyuncu gibi okur ceneviz gününden kalma tiradını ak benekli gömleğini aranır soğuk kıkırdaklarıyla ürpererek kum engereği çıkar gelir kutup yıldızı ışıltılı bir pelerin gibi savurarak samanyolunu bağdaş kurup oturur gök tapınağının mimberine deniz / ah! o uçsuz bucaksız göğsünde yeşil hareler oynaşan / deniz gece dev bir çoban gibi kara kepeneğiyle abanınca üstüne çırpınıp bırakır kendini vahşi bir aşkın öpüşlerine |