1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1292
Okunma

hüzünlü bir uzak doğu türküsü bu
Mevsim güz bozkır topraklarında
Göçebe bir savaşçıyım
Son defa konma arzusuyla dağlara düşen
Gözlerin çekti, ve yaylar fırladı kalelerinden
Koşturan atlar mı uçtular
Yer yüzünde ayak izleri
Arkasından bakakalan karıncalar
Yıldız oldular sonra gök yüzünde atlar
Arkasından gecenin küfrü senelere
O atlı süvariler mi bilmiyorum ama
Şaha kalktığını gördüm nefessiz yıldızların
Sessizliğin iliklerine işlediği bir anda insanın
Duydum
Mümkünata sövüşü dağların dağlar kadar
Ve şelaleler kadar yüksek bağırış çağırışla
Rüzgarlar kadar sert, ve kanyonlar kadar keskin vadilerden
Noktaları yetişmedi cümlelere
Çöldeki her bir zerrenin
Kum saati
Bir çeviren olmasa onu
Bozan olmasa bu oyunu
Mızıkçılık yapmasalar
Fasülye saymasalar…
Düştüğünü varsay
Kırıldığını o cam fanusun
Döküldüğünü zamanın ellerinden
Uçuşup sonra yıldız olduğunu her bir anın
Bir balığın karnında yılları düşün
Sabretmek öyle kolay mı düşün
Takvim güneş mi ay mı düşün
Gerilen ok mu yay mı düşün
Mecusilerin ateşinde tutuşmuş seneler
Benim için cehennemde
Zamanı bir avuç toprak siler
O da çok bu alemde…
5.0
100% (1)