YILDIZA ZAMANA VE KUM SAATİNE DAİRhüzünlü bir uzak doğu türküsü bu Mevsim güz bozkır topraklarında Göçebe bir savaşçıyım Son defa konma arzusuyla dağlara düşen Gözlerin çekti, ve yaylar fırladı kalelerinden Koşturan atlar mı uçtular Yer yüzünde ayak izleri Arkasından bakakalan karıncalar Yıldız oldular sonra gök yüzünde atlar Arkasından gecenin küfrü senelere O atlı süvariler mi bilmiyorum ama Şaha kalktığını gördüm nefessiz yıldızların Sessizliğin iliklerine işlediği bir anda insanın Duydum Mümkünata sövüşü dağların dağlar kadar Ve şelaleler kadar yüksek bağırış çağırışla Rüzgarlar kadar sert, ve kanyonlar kadar keskin vadilerden Noktaları yetişmedi cümlelere Çöldeki her bir zerrenin Kum saati Bir çeviren olmasa onu Bozan olmasa bu oyunu Mızıkçılık yapmasalar Fasülye saymasalar… Düştüğünü varsay Kırıldığını o cam fanusun Döküldüğünü zamanın ellerinden Uçuşup sonra yıldız olduğunu her bir anın Bir balığın karnında yılları düşün Sabretmek öyle kolay mı düşün Takvim güneş mi ay mı düşün Gerilen ok mu yay mı düşün Mecusilerin ateşinde tutuşmuş seneler Benim için cehennemde Zamanı bir avuç toprak siler O da çok bu alemde… |