“Kırk Peygamber” ToplandıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Aleviliğin dört kapı ve kırk makamındaki aşamalarının mana anlamında ayrı ayrı dili var.
„Kuş dilidir bu ancak Süleyman anlar“la kastedilen söylem bunu ifade etmektedir. Birinci kapı herkesin bildiği ve takiye yapılan dinin anlaşılır dili ve her kapının kendi içerisinde de yine dört ayrı dili . Kapılardan ilerledikçe talibin gelişimine ve algılama durumuna göre yeni bilgiler yükleniyor ve bir önceki kapı daki bilgiler boşa çıkıyor. sırrı hakikat kapısına erişince talibin öğrendiği inanç bilgilerin tümü elekten eleniyor, gereksiz olanlar terk ediliyor. Talip artık kendisi eğri ile doğruyu anlıyor.Sonuç olarak da karsısına bilimin bütün dalları çıkıyor. Antropoloji, Teoloji, Biyoloji, Astroloji, Hekimlik, Cerrahlık, Evren bilimi, Filozofi, Felsefe ve son basamağı tamamlayan talibe o nokta da su söz söyleniyor „Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır“. Bu zincirleme bilgi aktarımı Pir, mürşit, talip ilişkisi ile gizli kapaklı gelişiyor. Bugün bu zincirin halkaları koptu. Kendisinin yol önderi ve evladı resul olduğunu söyleyen bazı dedelerimiz, üstün vasıflarda bir kişi olduklarını iddia ediyorlar. Ve başkalarının onlara hürmet göstermesini bekliyorlar.Sanki Alevilik padişahlık ve buda babadan oğul’a devrediliyor. Kırklar meclisinin izahı içerisinde, İslam’ın değerleri saklı bir izahla bir bir yok edilirken, ayrıca şifreli ve manalı bir ikinci saklı izahla birlikte gerçek kırkların ne olduğu ortaya çıkıyor. Hekim’lik, doğum ve hamilelik yani ana rahminde mayalanan çocuğun durumu karsımıza çıkarken, Alevilerin soyunu nerelerde aranması gerektiği de ortaya çıkıyor. Kırklar meclisini çözemeyen Aleviliği çözemez.. Oradaki saklı izahı mitolojik izahı çözemeyen, Alevilik sudur budur diye kesin karar veremez. Hele hele insanin çamurdan yaratıldığını savunan inananlarla hiç bir bağlantısı olamaz. Alevi İslam hiç olamaz. Kırklar meclisi ve miraç bizlere nasıl aktarıldı ? İslam kaynaklarına göre miraç 610 yılında gerçekleşmiştir. Bizim izahımızdaki miraç ise söyle; peygamber miracın üst katlarında aslan ile karşılaşır ve Allah’a ulaşabilmek için yolunu kesen Aslan’a hatemini (mühür veya yüzük Arapça’da peygamberlik mühür’üdür) verir.. Yukarı çıktığında Allah, peygambere doksan bin kelamı öğretir. Bu kişi Ali olarak ve parmağında yüzükle, perde açılınca karşısına çıkar.Peygamber söyle der;[doğduğunu görmeseydim Allah olduğuna inanırdım.].Aşağıya inerken de bir kapıdan sesler duyar, içeriye girmek ister. İçerden kimsin denilir. Allah’ın resulüyüm der. Cevap ise; bize resul lazım değil sen git kendi ümmetine resullük et . İkinci seferde de ayni kimlikle alınmaz, üçüncüsünde hadümül-fukarayım (fakirlerin hizmetçisi) deyince kapı açılır. 1- Buraya kadar olan izahta karşımıza su çıkıyor. Muhammet Mustafa’nın Peygamberlik mühür’ü elinden alınıyor, Doksan bin kelam kendisine tanrısal Ali tarafından öğretiliyor. Kırkların meclisine de peygamber(resul ) olarak alınmıyor.Resullüğü kabul görmüyor. Ali ondan üstün bir konumda ve tanrı olarak karşımıza çıkıyor. Devam edelim; Yer gösteriliyor geçip oturuyor. İçerideki kişilere, peygamber soruyor; siz kimsiniz, kimlerdensiniz, size kim derler? Bu soru çok önemli. Kırklardan birisi de su cevabi veriyor, bize kırklar denir. Kırkımız birimiz , birimiz kırkımız. Peygamber sayıyor, otuz dokuz kişi,bir kişi eksik. Cevap, salman dışarıda bize lokma getirmeye gitti deniliyor.Peygamber meraklı yine soruyor, neden kırkınız biriniz, biriniz kırkınız oluyor onu anlayamadım..O sırada kırkların başı olan Ali neşter’i çıkartıyor ve kolunu kesiyor. Burası çok önemli, neden bıçak, jilet veya herhangi bir kesici alet, kılıç ,kama değil de ameliyat aleti olan neşter, otuz dokuzundan kan akıyor bir damlada dinardaki salmana ait olan kan pencereden veya çatıdan aşağı damlıyor. O damlayan kan da Salman’ın kani deniliyor, zaten o sırada salman da kolu sarili olarak elinde bir üzüm tanesi ile içeriye giriyor. Daha sonra peygambere bu lokmanın pay etme görevi veriliyor, ama pay edemiyor. Salman elinden alıp eziyor, kırkların birisinin dudağına değdirmesi ile kırkı birden mest oluyor. Çünkü kırkı bir, biri kırk, ayni anda hepsi hareket halinde bir bütün. Sonra, üryan, büryan semaha duruyorlar. Bu kelime de çok önemli, neden üryan ,büryan? Üryan büryan, çıplak, kıyafetsiz demektir. Semah esnasında peygamberin sarigi yere düşüyor, sarık, kırk parçaya yırtılıp bele kemer olarak bağlanıyor.yani kemerbest olunuyor. 2- Simdi bu kırklar meclisindeki izahı biraz açalım. Alevi İslam dır diyen en ateşli bütün kalemler su veya bu şekilde içerideki kırk kişiyi sayıyor. Bazıları ise 622-623 yıllarında doğan ve henüz miracın gerçekleştiği tarih olan 610 yılında dünyada olmayan Hasan ve Hüseyin’i de bu kırk kişiye dahil ediyor.Hatice’yi, Fatma’yı Ali’yi, Salman’ı ve bir mukabil İslamiyet’in ilk yayılmasındaki peygamberin arkadaşları olan sahabeleri, silah arkadaşlarını yani onun her gün görüştüğü yakınlarının hepsini sayıyorlar. İstedikleri kadar kişi sayabilirler hiç önemi yok.. Bu kişilerin içerisine Ömer,Osman, Ebu Bekir her ne hikmetse dahil edilmiyor.Oysaki onlarda ilk sırada Müslümanlığı kabul edenlerdendir ve İslam adına kelle koparanlar oldukları da herkes tarafından bilinmektedir. Aleviler için en önemli bilinmesi gereken ilginç nokta Peki peygamber içeriye alındıktan sonra, Neden siz kimlerdensiniz diye soruyor? Karisi Hatice’yi, kızı Fatma’yı, damadı ve amcasının oğlu Ali’yi , torunlarını, silah arkadaşlarını tanımıyor mu? Evet, tanımıyor. Çünkü, içerideki „kırk’ı bir , biri kırk“ olan kırklar başkaları peygamber onları tanımıyor. Kırklarda peygamberi tanımıyor. Burada iyi düşünmek gerekiyor. Bu birinci dildeki dilin kıvraklığı ile rakibe atılan calimdir. yani mana yüklü üstü örtülü saklı bir izah var. İste böyle saklı izahlarla bir anlatım kendisinden önceki başka bir anlatımı tek tek saf dışı bırakıyor.Müthiş bir özel hafiye senaryosu ,kişi doğrularını ve yanlışlarını kendisi ayıklayacak. Muhammet’in Peygamberliği elinden alindi. Kırkar’ında bizim bildiğimiz kırklar olan Ali, Salman, Hasan, Hüseyin vs. olmadığı ortaya çıktı. Peygamber onları tanımadığına göre onlar başkaları… Çünkü peygamber onları tanıyamıyor.Bu kırklar başka kırklar.Tanıdık aşina cehreler değil…. Peki kim bu kırkı bir, biri kırk olan kırklar? İste bu Alevililerin var oluş ile ilgili kırkı kırk yararak kapalı kapılar arkasına kilitlediği doğuş sırrı. Canimiz melek canidir Tenimiz selman tenidir İçtiğimiz aslan sütüdür İçebilirsen gel beri Ben has bahçenin gülüyüm Ayn-i cem bülbülüyüm kırk kapının kilidiyim Açabilirsen gel beri.. (Pir Sultan Abdal) Ana rahmindeki çocuğun ilk kırk gün aşamasındaki cenin gelişim süreci ile gelişen kırkıncı güne kırklar denir. kırk gününü tamamlamayan çocuğun cinsiyeti henüz ana rahminde belli olmamıştır. Kırk birinci gün cinsiyeti belli oluyor. Ana rahmi ise cem demek, birliğe ermek demek. Kadın erkek ayrımı yapılmadan cem den içeri giren her kişi bir can dır. Tek’dir. Rahim kapısı da, hak kapısıdır. Ata belinden bir zaman anasına düştü gönül Haktan bize nasip oldu hazineye düştü gönül Anda beni can eyledi eti süngük han eyledi Dört on günü diyeceğiz değritmeye düştü gönül (YUNUS EMRE) Ata belinden anasına düşüp kırk gün (dört on gün) sonra ilk insan oluşmuş.Yunus bunları anlatıyor.Kırkları anlatıyor. Sabr ile kainatı viribidim bunlara kırk kişi bir gömlekten başın çıkaran benim O kırkından birine neşteri çaldım idi kırkından kan akıtıp ibret gösteren benim. başka bir şiiri Dört kapıdır kırk makam Üçyüz altmış menzil var Onu erene açılır Velilik derecesi Buradaki 360 (366 gün) olması gerekiyor.Ana rahmindeki çocuğun ilk kırk gün de oluşan kan damarlarının sayısıdır. sırrı Hakikate eren ozanlarımızın çoğu bu 366 rakamını deyiş ve nefeslerinde işlemiştir. Açıp bakabilirsiniz sayısız örneği vardır.Hepsinde de su, ırmak,çeşme vb. gibi geçmektedir. Coşma deli gönül coşma Coşup ta bendinden tasma Ücyüz altmış altı çeşme Ser çeşmenin gölü benim. Pirsultan burada kırkların oluşan damarlarının 366 damarını izah ederken ser çeşmenin gölü ile de ana rahminde göbek bağına bağlı olan kan birikimi(göl) olarak yani çocuğun göbeğinin bağlı olduğu esi’ni anlatıyor.Bu es doğumdan sonra göbek bağı kesilmesiyle birbirinden ayrılır. Göbek bağıda cemlerde yaşattığımız kemerbest olma durumunun ritüel olarak izahıdır. çocuğun ilk kırk gündeki ana rahmindeki duruş sekli de bizim ayakları mühürleyerek cem esnasında öne doğru eğik duruş seklimizdir. Cem esnasında kadın, erkek bir can olmamızda çocuğun henüz ilk kırk gününde cinsiyetsiz olusudur. neşter’i vurunca kırkından da kan akması demek, çocuğun damarlarından akan kanın kaynağının tek vücut olması kanın ayni damarlardan akmasıdır. Kırkının aslında bir kişi olamasının tek can olmasının izahıdır. Ve bu kırk kişi olarak anlatılan izahta peygamberden kan akmaması diğerlerinden akması, bizim soyumuzun peygamberin soyundan olamadığının net izahıdır.Peygamber kırk birinci kişidir. Hariç de kalıyor.Kırklara dahil değil.. Üryan büryan semaha girmek de ana rahmindeki çocuğun çıplak olarak dönüşümünü simgeler. Aleviler kendilerini Naci ile Naciye’den gelmiş sayarlar. O soy, Sit peygamberin soyu, Naci-Naciye güruhudur. Güruhu Naci ye özümü kattım. İnsan sıfatında çok geldim gittim. Bülbül olup firdevs bağında öttüm Bir zaman gül için dara düş oldum (SITKI) Alevi cemlerindeki süpürgeci duasi’indan bir alıntı ; Biz üç bacıydık güruhu neciydik kırklar meydanında süpürgeciydik Süpürgeci Selman kör olsun Mervan Zuhur ede mehdi sahibi zaman kırklar cemindeki ezilen üzüm tanesi de babanın belinden ana rahmine düsen damladır.damla ile birlikte kırkların oluşumunun ilki başlamıştır hamileliğin ilk aşamasıdır.(cenin ilk altı haftası) yani ilk 40 gün. Bu isi de yine peygamber gerçekleştiremez. Çünkü ona , hak kapısı hak değildir.. Kırklardan bir tanesi olan salman üzüm tanesini ezer, zaten dışarıdan içeriye elinde üzüm tanesi ile gelen de salman dır. Bu durumda Alevilerin araştırması gereken kişi salman dır. Salman kilit kişi dır. Cemde, can erkek, canan, kadın, çocukları da çoban demektir diyor Basköylü Hasan Efendi çocukla birlikte soy devam edecektir.Atanın sulbünden (belinden) damla olan sır ana rahmine düşerken kan’a dönüşüyor. Cenin dönemi başlıyor(ilk altı hafta). Peygamberin soyu ve bütün semavi dinlerdeki insan soyu çamurdan yaratılmışlığa inanırlar. Aleviler ise buna inanmamışlardır. Bilim ve ilimi sır ederek binlerce yıldır bu izahı şiir dilinde ve bütün inanç değerlerinin içerisinde cem ritüellerinde sırlayarak yaşatıp bugünlere kadar ulaştırmışlardır. Aleviler doğumun sırlarını insan anatomisini biliyorlardı. Bu bilgilere tarihte birçok modern labaraturlardan yoksun bir şekilde iken ulaşmış, incelemiş, kendilerinden önce yasayan uygarlıkların birikimlerini kendileri ile bütünleştirerek günümüze kadar ulaştırmayı başarmışlardır.Alevilik bütün semavi dinlerden önce var olan bir geçmişe sahiptir. Bütün bunları ,deyişlerin , hikayelerin, cemin, semahın, sazın, sözün içerisine inanç öğeleri ile bütünleştirip günümüze kadar ulaştırmışlardır. “Ellerin kabesi var benim kabem insandır” diyenler, insanin hem içini hem dişini çok güzel çözmüşlerdir. Bu durumu devlet ve onun uzantısı olan diyanet tasavvuf olarak nitelendiriyormuş. çamurdan yaradılmış olanların inancı inanç oluyor´da asil etten kemikten yaradılan gerçek insanlarınki ise çamurdan yaradılmışların tasavvufu oluyor. Çok komik… Binlerce yıllık bir birikimi olan Alevilik bütün dinlerin Sah’ıdır. hiç kimsenin gücü Aleviliği ne yok saymaya nede, su veya bu dine bağlamaya yetmez. Aleviler inançlarını bilimle bütünleştirerek sadece elle tutulan gözle görülen bilimle ispatı gerçekleştirilebilen, değerlere inanarak yasamış ve yaşatmıştır. Bu yasayışın merkezinde de insan oturmaktadır. Cemlerde “Bakara suresini”(Arapcası inek suresi, Musa’nın kavminin ineğe taptığı anlatılır 285 cümleden oluşur Kaynak kitap, Arif Tekin) okuyan dedeler, cemin içeriğini boşaltabilme uğrası verenler, dedeler şurası düzenleyenler, lütfen kaldırın baslarınızı yukarıya, „ilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır“ diyenlerin bir bildiği varmış ki bu sözleri söylemişler. Bütün bu izahlar bizlere Aleviliğin nerde durduğunu çok iyi anlatmaktadır. Alevilik İslam la çok ince bir bağla hafiften bağlıdır gibi sözler sarf edenler Ünsal Öztürk’ ün bu güzel araştırmasını “ damlanın içindeki gerçek” i okumak zorundadırlar. Eğer Aleviliği bağlayacak bir yer arıyorlarsa o bağlanacak yer göbek bağıdır. Bizlerin bağlanabileceği tek yer anamızla, bizim aramızdaki göbek bağıdır. Onu da doğarken kestik. Ondan gayri bizim göbeğimizi başka hiç bir yere bağlamak mümkün değildir. Gayridir her milletten bu bizim milletimiz hiç dinde bulunamadı din ü diyanetimiz Bu din ü diyanet te yetmiş iki millette Bu dünya ol ahrette ayrıdır ayatimiz (Yunus Emre) Unuttum din diyanet kalktı benden Bu-ne mezheptürür dinden içeri (Yunus Emre) Derviş adin edindim Derviş donun donandım Yola baktım utandım Her isim yanlış benim. Yunus sırlara erdikten sonra yukarıdaki sözleri söylemiştir.Çünkü sırrı hakikat kapısına gecen yunus o güne kadarki bildiklerinden utanmaktadır. Yol bildiği gibi değildir.o güne kadarki bildikleri doğru bilgiler değildir. Aleviler 72 fırkaya ayni gözle bakarlar çünkü hepsi çamurdan, balcıktan yaradılmışlığa inanırlar. Oysaki aleviler 73. fırkadır. Güruhu Naci soyundandır. Aleviler doğuma doğuşa inanırlar. Kah beni ataya oğul eyledi Kah atayı bana oğul eyledi Velhasıl başınızı ne ağrıtayım Nice kere ata belinden ana rahmine, Ana rahminden de dünyaya geldim. (Nesini) Bu durumda bizler yolumuza cinlerle değil canlarla devam ediyoruz…
Miraçtan haber geldi; “Kırk Peygamber” toplandı
Ezeli ve ebedi, Allah için toplandı Kutsal kırk kalp bir oldu, İmam Ali "TAÇ" oldu Ali için toplandı, Allah için toplandı. Allah’ı yok saydılar, seçimlere daldılar Hasan-Hüseyin varken, "İmamet" i aldılar Nasıl halife oldu, içki içen Yezit Sanki Peygamber (SAV) hiçti(!); hilafeti çaldılar. Ebu Sûfyan kâfirdi, hiç duramadan saldırdı İslam’a karşıydı, Hakk’a kılıç kaldırdı Ve oğlu Muaviye, zalim halife oldu “Veda Hutbesi” ne der, aldırmadan kandırdı. Boş ver gitsin, diyen çok; adam ol, diyen hiç yok İyilik perisi çok, şeytanı taşlayan yok Umutsuz vaka olmuş, güneşin rengi solmuş Etrafta bak Yezit çok; ben Yezit’im diyen yok. Gerçek İslamiyet Diyor ki: "Yüce Yaradan Allah ve Son Peygamberi ve Resulü (SAV) Hz. Muhammed’e Rağmen İçki İçen Sapık Yezid’i ve Yezid Düşüncesini, Yezid’in Babası 5. Halife Muaviye’den Sonra, 6. Halife Sayıp (Biat Edenler), Savunanlar Kerbela Katliamı’ ndan Dolayı Sonsuza Dek Lanetlenmiş Olup, İki Kutsal Emanet Olan EHL-İ KİTAP KUR’AN-I KERİM ile EHL-İ BEYT Sevgisi İle Dolu Doğru Yola Gelmedikçe Namaz Niyazları Makbul Değildir..!" |
Tebrikler.+5
Saygılarımla.