taşrabir şehrin hikâyesidir bu mührü kurumamış bu şehirde herkesin bir payı vardır bir de paydası bölündüğü parçalara gönül usturası elinde her sabah tıraşını olur bu şehrin efendisi öyle yamandır ki bir eliyle yıkar gece şaha kalkar sorsan sanki ışıkların efendisi sırtına değil gözlerinin yakısında insanlığın tam göğsüne sıkar bir ucundan bir ötekine iki saati bırakan kayıp uygarlığın bu en büyük karası bilinmez ki aslında bir sevdanın en uzak taşrası bilinmez ki bu koca şehir sevdanın taşrası ansızın bir gece bu şehri terk etmek istersin yapamazsın neden mi? çünkü bu şehir mezarlığıdır hatıralarının gidip başına su dökmek istersin bütün “hıç”larını kıra kıra aslında bu şehir yoktur iki insan vardır sadece birkaç ağaç birkaç duvar şefkate muhtaç bir de tuval bu iki insandır şehri şehir yapan bu iki insandır sevdiklerinde ölümüne değil yaşamına o an orası bir şehir değil orası en güzel yeridir hayatın yerkabuğunda vurgun eri gibi biri sessizlikte, tümevarımlarda elde yoksa bir yâr gibi yakısı üflenmiş bir yüreğin burası artık sadece bir şehridir zifiri karanlıktır artık geceleri gözlerinin renginde yokluğun gibi varlığı sanki ilk nefesinde sanki yaşlanır bu şehir artık gözlerimizde sanki ibret olsun diye hem de kendi meydanında taşlanır bu şehir yüreklerimizle ...bora imran/2002 |
daldım dizelere
o şehir ürpertti yalnızlığıyla
çok güzeldi
yüreğine sağlık