PRANGALARINDAN ÂZAT OLDUN…GÖZLERİN AYDINŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 25 Aralık 2011 Pazar 14:[email protected]
sevgili Can Dostlar..... Cuma gecesi başlayan ve cumartesi gün boyu süren yağmurun ruhumda uyandırdığı hüzünle ,duygusal taşmalarımı bir sevdalının gözünden empati yaparak kelimelerle dışa attım..Olumlu olumsuz görüşlerinizi önemsiyorum.. tebessümlerimle.. Arafta bekleyen şaşkın ruhlar gibiyim; tedirgin …hüzünlü…ümitli.. git,gellerin kucağında… hayat birikmiş içimde;soğuk,kasvetli ,hüzünlü zor günler… yalın,süssüz,motifsiz kırılmak… boydan boya ,koca çınar gibi olduğunca çökmek… havada keder kokusu var… bende kendimi bu keder trafiğine bırakıyorum… caddelere çöken güvensizlik,karamsarlık,karanlık,dipsiz lâcivert içime akıyor…Buna rağmen halâ mavide sabit kalmış bir güzelliği taşıyorum ruhumda.Gamlı gamlı yağan yağmuru seyretmiştim ve bir anda kendimi o ıslağın içinde yürürken buluvermiştim.Yüzüme vuran sokak lâmbasının ışığı bile içimin hüznünü aydınlatmaya yetmemiş, zihnimin kenarından dâhi geçmeyen çocuksu günahlarım sökün etmişti bir bir…Aykırılık fışkıran bir hayat ,aykırı bir rüzgâra kendini vererek,şiirin ve isyanın kokusunu soluyarak çıkmıştı nefeslerimle birlikte ciğerimden.Mutluluğun kırılan resmi analizler girdabında döne döne bir tortu halinde ağır bir külçe gibi çöküvermişti zihnime. Ruhunu kaybetmiş bir uygarlık,gözümü ve gönlümü bulandırarak gerçek penceremi kapatmıştı…Ve çığlıklarımda kırılan maviş umutlarım akşamın gelişiyle kurşûni hâl alan gök yüzü gibi gözlerimden sokağa yansıyordu;ıslaklığı…yalnızlığım…isyanım.. neydi,neydi mutluluğun efsunlu sırrı..?neydi..?Hep bunu düşüne düşüne,ayaklarımı sürüye sürüye dönmüştüm evime,bir hüzün yumağı halinde.Ve sen çıka geldin dizlerinle kelimelere yüklediğin anlamlarınla… ardınca sürükledin beni farkında olmadan..yazıştık bir süre..ve sonra yavaş yavaş kaydı,aktı duygular birbirine… ve şaşkınlıkla,bir inanmamışlıkla hep şüpheyle yaklaştın … Sana her attığım adımdaki duygularıma.. ince hassasiyetlerimi “acaba gerçek mi..?” iç muhasebelerinle tarttın.. ürkek bir ceylan gibiydin bana bakışlarında ..ve iç hesaplaşmalarında yerden yere vurdun kendini: bir beni dışladın…bir realiteni,yaşadıklarını… çoğunlukla “değer mi-değmez mi..?” iç muhasebenin boğucu girdabında yuvarlandın…uzaklık kopuşuna daha çok yaklaştırdı Seni.. Tedirginlik ürküttü..duymak istediğin ayrılığı bana teyit ettirmek ve iç isyanlarını susturmak istedin,istiyorsun.. işte faturanı ödüyorum…. ve kapı önündeyim… faturayı yırtıyor,ve esen yele savuruyorum.. prangalarından âzat oldun… gözlerin aydın… “ne çabuk ,zaten hazırmışsın kaçmaya” gibi kendini tatmin edici sözler beni daha çok rencide eder…Yeterince tanımış olsaydın eğer….. konumumun tartışıldığı yerde bir fazlalık olarak görülmeye başlandımsa,artık göç vakti çoktan gelmiş demektir… gök gözlü kırlangıçlarımı çekiyorum âsumanından içimin karanlık dehlizlerine…gözlerin aydın. Duygusal bir hüznün kelimelerle dışa yansıyan senfonisi gibi,ya da bir iç hesaplaşma gibi algılanabilir,oysa,sadece yumuşacık bir hüzünle gözyaşı vâri dışa sızışın ta kendisiydi bu yazış. Yürekten dışa yansıyan sıcacık,maviş ümitler gibi… Hadi,sal kendini kelimelerin büyülü dünyasına…Bırak kendini akışa ve gülümse…hadi,içindeki çocuğu,sevgiyi,özlemi serbest bırak… ve hafifçe kapayıp gözlerini uzat ellerini…bekliyorum…hadi,çünkü bende aynisini yapıyorum şu an…hayâli bile olsa bırak değsin parmaklarımızdan yüreklerimiz birbirine…Ve kanat takalım,pervaz vuralım gökyüzüne doğru…ve maviş bulutlara yaslayalım sînelerimizi… ve dönüp bakmayalım geriye biz bizeyken..Ve sadece biz bizeyken olan zamanı bize harcayalım. Hadi…bekliyorum özlemle… süleyman altunbaş |