Kelebek Ömrü
Seni yazıyorum...Yine,yeniden.
Ve ben seni yazdıkça yaşlanıyorum… Her kelime ile bir yaş daha ihtiyarlıyorum. Bir beden daha büyük geliyor her kelime bilincime. Ve ben;akıl noksanı,duygu israfı varlığıma, Defalarca tutulamayacak sözler verdiriyorum. Biliyorum ki her tutulmayan sözde,bir tabut çivisi daha çakıyorum içime. Her tutulmayan söz hissedarım,biliyorum ki her tutulmayan söz isyanım. Bu hastalıklı düzenimde,yahut düzensizliğimde, Yolun yarısını bir iki adım geçmiş durumdayım. Sanırım bu konuda,Cahit Sıtkı ile farklı yol ayrımlarındayım. Yol ayrımlarım… Sade Cahit Sıtkı ile ve onun matematik hesabı ile sınırlı kalabilseydi eğer, Aslında hala filinta gibi bir delikanlı olabilecek yaştayım. Yaşıyorum seni…Hergün,yeniden. Ve sen o yaşamın içerisinde dansetmeye devam ediyorsun… Her cümlemin sonunda,ekmeğimin yanık ucunda,rakımın ilk yudumunda, Gülümsemelerimin şafağında,ızdıraplarımın günbatımında dansediyorsun. Harput’un güneşe bakan yüzünde,İzmir’in keşmekeşinde,Ankara’nın ayazında, Muğla’nın umut kokan suyunda ve şimdi İstanbul’un… Dansediyorsun… Sen acının dansını nerede,ne şekilde yaparsan yap, Ben eskisi gibiyim yine,değişmedim hiç. Hala o flamenko’yu hayranlık dolu gözlerle izleyen çocuk, Hala o kadını hiçbir mantıklı gerekçeye sığdırılamayacak kadar çok seven adamım. Allahın varlığına,senin hayatımdaki varlığınla inanmam gibi, Kendi varlığımı,senin hayatımdaki yokluğunla inkar ediyorum. Varoluşunu; Alelacele bir yere yetişmeye çalışır gibi, Tabaktaki yemeği yarım bırakıp kaçar gibi, Çok sevdiği bir filmin yarısında çıkar gibi, Hevesi kursağında kalır gibi, Koşar adım tamamlamış bir adamım… Kozasını,ellerinden alarak ördüğü iplikle yapan, Senin terinle kozasından çıkan, Birkaç ay boyunca kanat çırpan, Nihayetinde,kısacık yaşamının sonunda toprağa düşen, Bir kelebek ömrü hikayesi hayatım. 16 Kasım 2011 Hayalet... |