YORGUN SAVAŞÇI
Adam yetmiş yaşında pir-i fani bir kişi.
Ağzının içi bomboş kalmamış tek bir dişi Kadın da da altmışında lakin bakışı kötü. Suratı buruş buruş. İstiyor biraz ütü. İkisi de yapmakta birbirlerine beste. Çekerler kürekleri hep aheste aheste. Yakınları bakarlar bu aşk olmakta sorun. Derler’ Evlendirelim’ kız-kızan, oğul-torun. Adam sarılır işe hemi de can havliyle İstetirler kadını peygamberin kavliyle. Bir kaç gün geçer geçmez düğün dernek kurulur. Zurnalar peşrev çeker, davullar da vurulur. Balayları için de gönderirler Erdeğe Orada girecektir bizim gençler gerdeğe. En sonunda varırlar çok güzel bir otele. Çekilirler odaya tutuşarak el ele Titrek bedenlerini karyolaya atarlar. El ele tutuşurlar ve öylece yatarlar. Ağızlarından çıkmaz ne kelime ne hece.. Hep el ele yatarlar tam yirmi yedi gece. Kadın , akşam olunca bu anı gözetmekte. Elini zarafetle adama uzatmakta.. Hepsi bu olan aşktan usanmazlar bıkmazlar. Yirmi yedi gün geçer.Hiç odadan çıkmazlar. Yirmi sekizinci gün kadın verir elini. Zavallı adamcağız anlatır ahvalini. ’ Biraz soğuk almışım..Ben birazcık kırgınım. Beni çok hırpaladın..İnan hanım yorgunum.. |
Bu örnek onlardan birisi..
Kim neyle özdeşleşirse özdeşleşsin,kim ne hissederse etsin şair hissettiğini gönlüne göre yazmalı..
O kelimeyi kullanırsam şuna dokunur,bu kelime şuna batar diye kaygılarla hiç bir şey yazılamaz..
Bir yazar veya şair kendisiyle alay ediyorsa tartışmasız yücedir..
Bu arada başkasını hicvetme hakkı da her zaman vardır...
Önemli olan algılanış biçimidir..
Gerisi laftır..
Aynen devam öğretmenim... :))))