cezacam kırıltısı rüzgarsız şehre esmer çocuk bir taşla elinde cam eve gerip kolunu boşalttı bir bir sustuğunu dinlendi gözleri yanmaklıydı acıya bakmaktan duruldu çehre ağlamaklıydı ev sessiz bakışlar ile kursağı titreyen kuşlar arasında yıkıldı sallanıp küçük bir yaprak döndü ilkin havalanıp kuşlar caydı göçmekten yeniden üflendi ağız yangın ateş yürüyordu en çok kendini yaktığı halde kıvrılıp cezbeyle büyüyordu biz yalnızca kör pervaneydik uzvumuz mutlak aşkın içre tutuşurken mutlak ışkın söndüğü bir anda öldük kin enkazından doğdu şehr uykudan sıçradı çocuk elinde taştan ziyade taşında el vardı yaralı attı kendini camdan kırıl kırıl kırıldı esmer parçalara saçıldı çare ne sen ne ben ne kanatlarımızın külü şavktan azade körüz rüzgar yok tenimizde ev yok gün yarı ölü ucu ayağımdan çekilen bir yol ki yol bile gitti çare yok veda ve şehre üfledik son eda |