Yokluğun Azrail IslığıHüzzam saraylar cenderesindeyim Sildim yeşilleri defterimden Şakağıma dönüktü gözlerin Yorgun bekleyişlerdi tabakamdaki Yağsan diyorum Sulu sepken ovalarıma Umut olup ekilsen saçlarıma Bu kömür karası derinliğinde Susmak özlemi kesmiyor Yetmiyor artık şarkılar Yaprak dalına âşıkmış Sevda yatağına maşuk Keder asıyor kadınlar yüzlerine Sensiz kapanıyor bütün perdeler Kırık bir beşikte sallıyor beni aşk Gövdemin hicranında gün batmıyor Sahnede ellerimin nasırı Yokluğun Azrail ıslığı Kapat yosunlu ömrümün mezarını Bu yoksulluk gülümseyişi benim Ve senli masallardır dinlediğim Eski bir fonda aşkın garip vedası Gözlerinde Ankaranın göbek havası Bütün yollar kalabalık ve serkeş Kendi izimde yürümekteyim Sen göğsümdeki deli savaklar gibi Varlığına diz çökmemi beklemektesin Küskün tebessümler sokağı puslu Gövdemin katmanında sorgular Sök aşkın mührünü yüreğimden Çürümüş bir kabukta helak tenimiz Nafile hevesçe vitrine dizilmişiz Gecikti bahar üşümekte ellerim Yatağımda çiçekler solgun güz Kasım takvimlerde aşina yüz Unuttum nicedir senli ağlamaları Unuttum uluorta sarılıp öpmeleri Bu gece de karanlık örtsün yorganımı Sökülüyor aşk gövdemden, dikmiyorsun Dışarıda zemheri yokluğun, sarmıyorsun Nicedir üşümekteyim, gelmiyorsun. Selahattin Yetgin |