ağlıyorum kıskanç umutlarımıza
her sabah uyanırken uzaklığında
aynı pencerede seni bekliyorum tren geçiyor karşı caddeden içimi bir hasret kaplıyor o an her cumartesi pazarında gözlerim ellerinde büyük sevgisiyle seni arıyor sen doğuyorsun sabahlarıma usul usul güneş nasıl doğacaksa her gün şehre öyle seni düşlüyorum gözlerimi kapatıp bir an karşılaşıp aynı cadde üzerinde senin yanımdan geçebileceğine dair kışlar yaşıyorum dişlerimi gıcırdatıp öleceğimi bildiğim gibi sevdiğim canına sarılamama yanışlarında susuyorum çekiyorum varlığında yokluğunu mecburluğum aldatıyor gülüşlerimi yalnız senin iyiliğini düşünüp eğilen bir fidan kadar hüzünlü ağlıyorum kıskanç umutlarımıza ilk saatlerin arza dokunan bahar yelinde bakacak bir ben kalmıyorum sensiz sesin ulaşıyor evimin her bir tarafına günahlar besliyorum güvercin gözlerinde üşümek tangosunda geçerli kılınırken oysaların çokluğu bölüyor uykularımı kırılmış dallar acıtıyor yüreğimi sonralar çırpınıp şehrimin ışıklarında gölgeni tanıdığım irkilişler sarmalıyor ürkek ellerimde bembeyaz kırlangıçlar |
eğilen bir fidan kadar hüzünlü
ağlıyorum kıskanç umutlarımıza
Kıskançlık sevginin büyüklüğü değilmi. Paylaşamama. İstemek. Kıskanılmayan sevildiğini sanmasın. Güzeldi. Saygılarımla