KÖYÜMÜ ÖZLÜYORUM
Köyümü özlüyorum.
Elli altı yılında doğmuş olduğum Gözlerimi açınca Daha kimseyi tanımadan Sadece ben ve anacığımdan Meydana geldiğini sandığım O küçücük; ama bambaşka olan Çocukluk dünyamı tanıdığım Köyümü özlüyorum. Yaylalarda kar kaplıyken Bizim köyde çiçek açar. On beş tatilde merada Oynayan çocuklarla beraber Doğan kuzular da kaçar. Saçaklarda yuva yapan Kırlangıçlara inat sanki Çatılara leylek göçer. Elbistan’dan doğup kıbleye doğru Giderken çaylarla beslenen Bağa bahçeye can katan Baraj gerdanlıkla süslenen Ceyhan nehri bile selam verip Bizim köyün oradan geçer. Yazın sıcakmış önemli değil Gölgesi de serinletmesin isterse. Esen rüzgâr yaksa yüzlerimi Çatlasa dudaklarım Ya da hiç esmese. Ceyhan yol çatında inince, Köye gidecek bir araba Hemen bulamasam Ya da hiç gelmese. Köyün yolunda da Yürüsem yirmi dakika. Türkü söyleyerek Hendeklerdeki kurbağalar Beni dinlese. Eğer yolda yalnızsam ve Vakit akşamsa daha iyi Yalnızlık korkum da azalır. Göçmenlerin bal arıları Köpekler gibi korkutsa. Kanalla yol arasındaki sahada Yine top oynuyor mu acaba Köyümün gençleri? İlk karşılaştığım insan Tanır mı ki, köyünün yetiştirdiği Toprağının evladını? Yaşlıysa rahmetli babamı Genç ise yaşıtı olan yeğenlerimi Söyleyerek anlatsam kendimi. Her şeye rağmen yine de bilmese Hiç üzülmem inanın... Tanır beni yaşıtım olan ağaçlar, Yapılırken çocukluğumu yaşadığım Çeşmeler, şadırvan ve dikenli teller. Değişmiş her şey; kör kuyu neresi? Yayarken koyunları kaçırdığım Ekin tarlaları ve çepelce deresi? Muhacir mahallesindeki evimiz Derken sadece otlar var yerinde. Haberim vardı söküldüğünden Ama yine bakıyorum o tarafa. O evimiz ki her şeydi, Bir aileydik biz de herkes gibi. İneğimiz oldu bazen Bazen da sürüyle koyunumuz Biz de tarlaya gittik çapa yapmaya, Sonra topladık pamuğunu Çektik kökünden çatallı küncüsünü. Terledikçe aktı terimiz iki kaş arasından Hem de lastik gibi uzayarak. Ahh bir rüya da olsam, Herkes varolsa orda. Hâlâ en küçüğü olsam evimizin Bu rüya hiç bitmese. Yine yağmur yağınca Biriken sularda koşarken Lastikli pantolonum ıslansa. Çamur olan sırtım için azar işitsem Rahmetli anacığımdan. Bana yeterdi Tahta makaralarım ve Tellerden yaptığım taksiler. Elimle iterdim pil istemezdi. İki beyaz yirmi beş kuruşumu Kendim harcardım. Ne hızlı giderdi bindiğim Uzun kamış atım Çatalhöyük yolunda. Bana oyuncak olarak gemboy, robot Ya da cep telefonunu Kimse vermesin. Hiçbir şey istemiyorum... Düşünüyorum ve diyorum ki; Eski günlerimiz, yani çocukluk günlerim Geri gelse, ahh bir gelse, Bir daha gitmese. Hiç gitmese... Hiç... Gitmese diyorum... |
Yine hüzünlendirdin beni. Madem öyle bende kendi
köyüm için yazdığım şiirden bir kıta bırakayım sayfanıza izninizle.
KÖYE HASRETİM
Nasıl özledim köyü nasıl
Dağa, taşa, yele hasretim.
Anlatsam senden birkaç fasıl
Coşkun akan sele hasretim.
........