NASİP RÜZGARIBir söz vardır Anadolu da, ’Ektiğim nohut biçtiğim nohut şehre gelmiş leblebi olmuş’ der. Düşünsene dün nerdeydin usta... İki harfi yanyana koyamazdın, bir cümleyi kaç tekrarda anlamış gibi yapardın... Sanat bahçesinde ancak küpeşte silebilirdin ... Naçizane etrafını tavaf eder teselli bulurdun, Sen nihayet ustalara, üstatlara ancak naatla kendini hoş tutardın... Söylesene be usta sen kendini hangi işaretle bu bahçeye attın? Ve hangi ara bitirdin bu edebiyat mektebini ve çifte kurdelelerle doldurdun, tamtakır koynunu? Çok mu ağır gelir şimdi etrafında iki büklüm turladığın ağacın yemişini hazmetmek? O yüzden mi cebin böyle çakıl taşı dolu? Ondan mıdır ardı sıra gölge olduğun ustalardan kaçışın? Ondan mıdır selamı, sabahı unuttuğun? Sen ustandan böyle mi gördün be dünkü yamak? Vefayı en son geçtiğin hangi durakta bıraktın ki.../Beğenmezsin şimdi biçtiğin nohudu. Oysa hali hazırda bugün dudak büktüğün, bir zamanlar sana çınardı. Senin gibi o çınarın gölgesinde ne ’yorgunlar’ ne fırtınalar dinerdi. Sen ustandan böyle mi gördün be ahmak? Aklı selim olan hor bakar mı şu, su içtiği tasa, Bilmez mi ki bahara, güzden sonra vakit elbet kısa... Kafidir oysa yüreği tam doludan iki dirhem his aksa, Ederi cihana bedeldir arif olan iki cümlede çaksa Yürek tam takır dil isterse çağlayıp coşsun nafile his yoksa Kim inanır heyhat! er kişide olsa torbasında yalanı çoksa... Boşa dil dökermiş ulema, nasihate meyli olmayana, Kim ne derse desin kendi bildiğinden geri kalmayana... Ne çare, gördük ki ağzını açan oluyor usta... Söz mü kaldı söylenecek artık bu hususta? _________________yorgunkalem.... |