bir adam ve bir pencere II
kaçıncı pencere camı bu biliyor musunuz
odamın penceresine takılan ? sayısını unuttum inanın her defasında yazdıklarımda dökülüveriyor zaten her defasında bende devriliveriyorum... sandalyemden anne beni yeniden doğrultur musun anne beni helaya götürür müsün anne beni yatağıma yatırır mısın anne bana yemek yedirir misin yok anne yok oğlunun elleri tutuyor ki bunu sende iyi biliyorsun daha bu sabah elimde tuttuğum kitabı, fırlattım ya pencere camına sen hiç yorulmaz mısın be kadın ! sen hiç yorulmaz mısın ? bak anne şu bizim Mehmet Emmi’nin oğlu Hasan değil mi, sokakta geçen ne kadarda büyümüş değil mi ? yarın birgün askere de alırlar değil mi ? bak şu adamda Galip Emmi hani şu bir zamanlar bahçesinden portakallar yürüttüğümüz... ya şu adam mı tanıdın mı anne ? hani şu altmışını devirmiş yaşına inat seyyar tablaya çıkan hani az biraz türkçesiyle sokaklarda uzun uzun naralar atan ya hani vardı ya, geçen bir oğlu dağdayken askerlerce vurulan ah anne ah, ne çok benzer acılarımız var değil mi ? üstelik kapı ve pencerelerimiz bile o kadar yakın ki birbirine... şu bizim sokakta ne kadarda çok insan geçiyor değil mi anne kaldırımdaki dilencisinden tut ayakkabı boyacısına kadar tanıyorum inan artık hepsini hey ulan şerefsizler... sizde bu kadar yakından tanıyormusunuz beni ben komando Cemal, nasıl tanımazsınız ulan beni ? nasıl tanımazsınız... ? hey sen üçkağıtçı Cumali ya sen Zurafa Bahattin... ulan bir zamanlar k.çımın dibinden ayrılmazdınız peki ya sen camcı ? sen ulan, sen kırılan camlar olmasa seninde uğrayacağın yok değil mi... ? |
sevgiyle..