duydun mu cerenbir dal uzat bana sonbahar içimdeki lut çökmeden zülfikâ’ra sap olsun asasına musa’nın mücize hüzzamlar dinlenmeden... duyuyormusun nal seslerini kıyam küheylanlarının sultan söğüt diplerinde muhbirine öyle derinden akıyor dere sarıya çalma ölü benzi düşmesin aşkın rengine çal önce... çırağım firari elimde kaldı dövdüğüm bakırlar suskunum faş oldum el aleme tokmak saplarına sıvandı gaydalar küskünlerim var sabahçı kahve önlerinde tek demet kızılına bu canı usta saysınlar... arkandan atarken kalem düşkünleri tutunmuşum nektarı tükenmiş gazellerine son soluğu gibi hışırtıları sevdanın ne garip sızlanıyor bu kavak daha içten söyleme... öz’üm adak edeyim kommagene’ye güneş üflesin azalmışlığına düşenlerini tek tek topla yayla bozumları bu dağınığım alabildiğine buluşmalara tenhalar mahşer nasıl gidilir şimdi ceren otağına o yaban yollarını yüreğime sapla... sonbahar etme gitme kasım |
sabahın seyrine dalarsın da neylersin,
biraz erbabı ol gidişin, nemrudun ahı tutmadan...
ne de güzeldi,war olun her dem...
saygı we selamlarımla...