Emanet Neden’ler
Nida Kılınç’a…
Bir hiç uğrunaydı her şey… Devirmek geceyi küçük bir masada, Yudum yudum içmek keşkeleri… Her şey bir hiç uğrunaydı, Ve yine aynıydı serzenişler.. Bizim kıçımıza batan yenilgilerimiz vardı, Canımız yanıyordu, Canımız acıyordu, Yine de kusamıyorduk içimizdeki öfkeyi, Yine de geri yutuyorduk dilimizin ucunda çırpınan sesleri. Bizim imla hatalarımız vardı yeryüzünde, Kırmızı kalemle çizili her birinin altı ve bol ünlemli… Soru işaretleri de hiç eksik olmazdı hayatımızdan, Ve en çok da –Neden?’e yakışırdı bu işaret. Yitik olanın uğruna mı yitirmiştik neden’sizliği, Yoksa neden’ler miydi yitiren iki noktanın yanına koyduğumuz parantezi? Ya nefes almak… Nefes almak gözünden uyku akarken, yataktan “Kâbus!” diye fırlayıp, Kafein ve nikotine sarılmak gibi bir şey miydi? Peki biz… Biz değil miydik vücudu saran elektrotlara inat gülümseyip, “-Yaşayacağım ulan! En çok da senin için.” diyen? Ve yine şimdi bir -Neden? Neden susuyoruz seslere? Küçük bir masada devirmek neden geceyi? Keşkeleri darağacına asmak varken, yudum yudum içmek neden? Ve bir hiç uğrunayken her şey, Dostum, Bile bile lades yapmak neden? Hadi çıkaralım üstümüzden neden’leri, Onların emanet olduğu çok belli. D’oruc 2 Ağustos’11 Alanya |