Seni sevmek, şehr-i İstanbul'un şah damarında ism-i nâzımını işlemekYırtıyorum dilimdeki tüm alfbeyi Ne bir harf kadar kısa Ne senli cümlelerim kadar uzun ................ Hicran içindeki sensizliği ifşa etse de gece ayazıyla, Sakın beni bırakma iki gözüm................. Kim bilir vuslata ayarlanmıştır akrep ve yelkovan Benliğimi,hiçliğimin gırtlağında Azraili çağırıyor Ben, sana büyüyorum Meryem’in ellerinde Şehr-i İstanbul’un surlarında Yusuf’un kuyularını kaparken gece . Vazgeçme sakın b(s)enden cancağızım. Kalemim nadasa çekmeden Mezar düşlerinde çelik çomak oynamak hicranla Hadi can sızım yüreğimi bas geçmişe Sensizlikte bütünlemeye kalmış irin toplamış yüreğim Ve Sana susuyorum kaf haliyle harf harf . Lût gölünün kadavra hükmünde Marmara. Yüreğine örülü bedenimin gölgesine zaman Kendini hunharca öldürüyor geceler Ellerimle gömdüm zamansızlığı Göğsün(m)de bozkır gürlerine alışı toprak parçası Senin maviliğinde açtı tüm güllerini. Cümlelere bir boy küçük gelen İsa’nın kanlı gömleği Gökyüzünde yıkandı,paklandı Sonra da Senin miski amber kokuna bulandı cancağızım. Sicim sicim akan tuzlu sulardan kendim inci bir kolye yaptım Kız kulesinin eteğinde Tek seninle bağdaştım yüreğinin en ücrasında yâr Sensiz çığlıklarımı dinliyorum Sus.... Ayak ucuma düştü yine gözyaşlarım Boş ver düşsün,ezilsin ayak diplerinde Kan çanağına dönsün gözlerim. An’lık depremlerde yamadım ellerime, ellerini Ey gül-ü râna’nın can suyu Sarmaşık kadar uzansın fidanım sana Sakın budama beni, köreltme.......................... Seni yaşamak, ekmeğin kokusu kadar mübarek Ve Seni özlemek, yağmur duasını çıkmış birinin avuçlarına düşen azizlikte Vuslat tarifsiz senfonisi.............. Seni sevmek, şehr-i İstanbul’un şah damarında “ sen’ diyebilmek cancağızım..... yoğunlaşıyorum sana, sensizliğin köhne sokaklarında Harfler darmadağın . Bağırıyorum sana imlalarda Beni bırakma can özüm.......... Sen nefes aldığın sürece ben, sana doğuyorum gül denesi güzelliğinde Kaç gün, Kaç yıl oldu gözlerinin kirpiklerinin sağanağında ıslanmak... Kaç saat oldu sesinin yüceliğinde zeytin gözlerimi kapatmayalı ? Sus ey yâr. Tek bir kelime etme.. Yüreğimin en ince sızında özlenmektesin cancağızım. Gün eteklerini toprağa vakfederken Şemsliğinle çök çorak coğrafyama , Gök kuşağına dola saçlarıma. Omuzlarının rüzgarlı tepelerinde uçurtma uçuran bir çocuk Mutluluk sevinçleriyle dolu yanaklarını Kısıyorum radyomun sesini.. Sesin geliyor taa uzaklardan Dinliyorum, çıt çıkarmadan Dinledikçe sen oluyorum........ Kimliksizliğim faili meçhul cinayetlerde fink atarken Ben, sen oluyorum Varlığın var diye içine girdiğim kalemin noktalama işaretlerinde beklenmektesin. Ben’le başlayıp sen’le biten bir cümle kurdun dudak kenarımda Martının simit tutuşunda . Özleyerek umut bulduğum(n) yolun son iki yolcuyuz. Haydarpaşa’da yüreğinde koca bir biz’iz Şehr-i İstanbul kadar büyük cümleyiz tarih lügatinda..... Bırak hicran yakamızı bırakmasa da Vuslata çalınmış bir aşk masalıyız seninle ............. Bir tutam umut, Bir avuç nefes Ve Bir dirhem sevgiyiz seninle cancağızım................ Vakit aynı yürekte nefes almakta Aynı yolda el ele yürümek ................ Sözcükler bile sırtını dönse de beyaz duvaklı kağıtta Ben,seni hiç bir cümlede ayrı koymadım can sızım Ben, tepeden tırnağa sen olmuşken can özüm Senden varken Yüreğim sen derken Beni bırakma cancağızım....................... gordion 22/07/2011 |
"Yırtıyorum dilimdeki tüm alfabeyi"
BAsılmış eserleri bilmem tabii ama google'da arattığımda daha önce hiç kullanılmamış bir imge olduğunu görüyorum.
Mesele de budur. Yepyeni imgelerle okurun önüne çıkabilmek...
Tebrikler...