keşketanımsız bir yük vardı sırtımda karamandola don’umu iğde çalıları yırtarken bir batman çamurlu mektep yolunda sökerken alfabe’yi ince ince gün’e serilmiş ham ahlat misâli yandık zamanından önce... hasanoğlan’lı hocanın gelişiyle başladı herşey daha basamağın dördünde sorguya çekildi birer birer erler evliyalar tekkeler türbeler ermişler sır çıkmasın dedi damdan ne güzel armutlar yetişti aşıdan acı söğüt ağacından... pişmiş yumurtanın şişe deliğinden geçtiğini gördüm yanarken kâğıt dibinde gönül bağladım ondan sonra fenne bilime utanırken üstümdeki urbalardan kasaba’da treninin nasıl yürüdüğünü çözdüm... öteki dağın daha öteki dağın ardını düşlerdim geri dönerdim irkilmelerimle ah..bir top bobinim olsaydı galvenize sarsam sarsam mıknatıs üstüne döndürsem ortadağ’dan gelen suda kavuşsak elektriğe... bir de bu kayalar yıllardır neden durağan kaldırsam onları deli yel’lerle havaya makaralar döndürsem önlerinde yollar vursam tutsaklığımıza teslim olmasak kara kışa cehâlete... Hüseyin Özten hocam buradaysan sen parmak kaldır kasım |
bu kayalar yıllardır neden durağan
kaldırsam onları deli yel’lerle havaya
makaralar döndürsem önlerinde
yollar vursam tutsaklığımıza
teslim olmasak kara kışa
cehâlete...
yüreğinize sağlık saygılarımla...