dili olmayan yazıtlar vardır dillilereharman yeri kadardı karın eridiği yer bıldır’dan kalan ölü otları topladı kırdı ılgın’ların kuru dallarını inadına buğulandı toprak uzak konukları vardı... dilsizdi doğuştan tek harf bilmeyen ve konuşamayan telaşı vardı sağır izzet’in köy nereden bilecekti onbir günü vardı samanlık direğindeki çiziklerde çalı bülbülü gelecekti... takıldı kabayel duasına gidenlerin peşine herkes deliksiz beyaz dağların o içindeki harman’nın derdinde... ziyaret tepesi bu boş göndermez el açanı kurda kuşa dağıtılan kömbeler bir de edilen yedi kurbanı kustu kabayel akşam çökende o yıl ilk defa güldü izzet sarılarak değneğine... patladı nergis soğanları yörep’in yüzünden ılgın’nın birkaç adım ötesinden tehirli geldi beklenen harp sahalarından uçmuş belliydi cüssesinden... anlardı kursağının şişmesinden demeler dediğini en yanık deyişlerini ona söylediğini... kaşları virgül oldu sağırın gözleri nokta ufka öylece bakmakta ayraç yaptı dönerken köye beline sopasını oda biliyordu şiir yazmasını... kasım |