TOPRAĞINA DÜŞEN AŞK
Yarım asırlık bir aşk, yetmişi geçmiş hayat
Baktı aynı güneşe aynı yıldıza gözler Aynı neşeye doğdu aynı derde hissiyat Aşka numune oldu sevda sürülmüş yüzler Adam aşk sarhoşuydu yalnız kalmadan önce Tutunduğu el vardı sevip saydığı yürek Dünya onun olurdu güldüğünü görünce ‘Bırakıp gitme’ dedi ‘Madem hayat müşterek’ ‘Bırakmam’ dedi kadın yüzünde pembe allık Kapatmıyor acıyı, bir şule uçtu gitti Sözünü tutturmadı kör olası hastalık Elleri ellerinde meçhule uçtu gitti Olmadı güldüğünü, konuştuğunu gören Kendi karanlığında kayboldu koca çınar Sandı ki solmayacak yürekte yediveren Buruk yalnızlığında ince bir ateş yanar Güneşi görmez yüzü akşamı iple çeker Değişmez adres oldu Dramalı’nın yeri Her kadehin üstüne kuru gözyaşı döker Karanlıkta ağlayan kan çanağı gözleri Her akşam masasında misafirdir cananı Şikâyetler edilir anılar tazelenir Dertleştikçe içerler içtikçe yanar canı İçe atılan dertler yürekte bezelenir Çocuktum, meyhaneden çıkarken gördüm onu Gözleri kan çanağı yanakları ıslaktı Hep böyle gözyaşıyla gelir gecenin sonu Beni görünce sustu yoksa ağlayacaktı Yıllar sonra duydum ki kavuşmuş cananına Mezarının üstünden turnalar sessiz uçar Coşari dilde dua vardığında yanına Toprağına düşen aşk aynı tohumda açar 02.06.2011/Samsun İbrahim COŞAR |
sana yetşmekte zorlanıyorum maşallah nazar değmesin selamlar