dudak kenarımdaki pas renkli kalemimin selâsını veriyor SultanAhmedhiçbir sözcük ism-i nâzımın kadar yer tutmadı ki yâr iki dudağımın arasında sır acuna alın yazgımı Marmaraya nikah kıldım gecenin en dar vaktinde hicranın acılarını sırtlamış bir âşık senli cümlenin yüklemiydi son durağım mutluluklarımın gizli öznesiydin hicrana prangalı deli dolu iki âşık biz, bir yürek olduk seninle şehr-i İstanbul Marmara’nın ayak uçlarındaki çakıl taşlarının arasında Şems’in sıcaklığıyla doğmaya çalışan sarı papatyayayız cancağızım zamansız uyandık zenân masalından Yusuf’a boyalı cemalinde sevda çicekleri bahardan bir sandık belletik kökleri bende saklı gece ayazi tetiği çekim birer birer vurmaya niyetlenirken pas tutmuş namlu şehr-i istanbul’a biz ki aşk yolculuğunda sırt sırta verdik seninle cancağızım sırtlarımızı ördü kelebekteki kozalar kıl gibi ipekle işte o an esir düştüm sana şehr-i İstanbul yenik düştüm aşka senle ben ’ biz’ olduk varlık sayfasında biz ki seninle biz aynı cephede savaşan iki nefer hicran, hep aramıza örülmüş hasret dikenli tellerine çeksede dağlar devrilmişken omuzlarına, vuslat düşmüşken şehr-i istanbul’a gel diyorum sana cancağızım kapıyı biraz araladım Kız kulesinin bana verdiğin ne varsa tarih sayfasından zaman topluyor bekletme ’bizi’ bekleyen yarınları bekletme kapımızdaki sonsuzluğa çalan özlemleri Yusuf’un kuyusunda öksüz kelebekler her harfine ölümlerden ölüm beğendiğim şehr-i istanbul ism-i nazımın lâl kızılı dudaklarıma mühürleyen âdem hicrana çıkan tüm çıkmaz sokakları sil adres defterlerinden geçmiş bakiyelerine düşme gayri gözlerim, demir atsın Marmara vuslat göz kırpıyorken durma gel cancağızım hadi gel sevgili ism-i nâzımınla başlayıp adımla noktalansın sevdan(m) bitiremediğim senli cümlelerim kadar yalnız bırakma beni istiklal Caddesinde durma kara peçeli geceye durma hicrana gel sadece bırak! sensizlik sensizliği gece üç-beş vardiyasındayken Azrail diz çöksün şehr-i istanbul’un ayak dibine… bırak! günahların(m) dökülsün ellerimin gezindiği Eminönü Yeni caminin pervasına kücük avuç içlerime gelsin güvercinlerin gagası hadi gel cancağızım biz ki kadavra bir rüyadan ibaret değiliz seninle ötedeyiz düş sınırını geçtik çoktan şehr-i İstanbul acıyı sırtlanıp deliler gibi kahkaha attık hadi gel şehr-i istanbul dudak kenarımdaki pas renkli kalemimin selâsını veriyor SultanAhmed boylu boyuna uzantım beyaz duvaklı kağıda daha fazla üfleme hicrana yakılmış kandilleri cansuyum yokluğunu yoksulluğuna soyunsam da ism-i nâzımını dudaklarıma mühürlediğim şehr-i istanbul hadi geleyim izin ver bana girdiğim kapıdan Azrail alsın, götürsün beni ayak uçuma dolasın şizofren halimi bırak maviliğin mapusluğum olsun yüreğin(m) sonsuzluk girdabına girsin hadi cancağızım vakit fecr kuştüyü rengine boyanırken kent ben sana doğayım daha fazla bekletme Galata kulesini Yakup sabrında yamalı yüreğim gel diyorum sana gel ’beni’bana bırakma bak kapıyı araladım gelmem(n) için kapat tüm karaya çalınmış sözcüklerimi ve gel iki gözüm hadi. üşüyen mora boyanmış dudaklarımı zemzemime sür şehr-i istanbul ben senim gayri gordion 09/06/2011 |