gayri sen olma vakti tamdar-ı acunun gözlerinde cenneti sunan sevgili şehr-i İstanbul kadar saklı deniz kokulu yüreğin seni düşürken devrik cümlelerimin sevda öznesini bırakıyorum satır aralarına ism-i nâzımım ki senin varlığında başka gölgelerde ısınmadı adım ’sen’ soyadım vuslat bendenizin rengarenk balonlar var elimde gönlüm(n)ü sevda çicekleriyle bezeyen yâr her bir solukta adını heceleyip haykırdım irin toplamış yaralarıma omuzların(m)da gezinen ellerim kırmızılığa mukaddesliğini çaldı sevdin sevdim cancağızım aldığım her nefes sana gelen ılık meltemin eteğine bağladım vuslatı niyetlenerek Marmara küçük avuçlarımı terlediyor ıslandırdı delicesine tuzunu kattım yüreğimin sol yanına özlem yanığı düşlere şahid Eminönü Yeni cami avlusunda buğday attığım güvercinler göke kazıdım yüreği(n)mi Hazerfen olup da can mitanımı can katan cancağızım ’ben’liğimi bıraktım kısık ses eşliğinde vakit hiçliğimi kazıyım sen olmaya ramak kala sokulayım sana ürkek utangaç bakışlı küçük kız bakır renkli bulutların guslettirdiği ıslak yüreği ıslandım senle içime yağdın yüreğime doldun sırılsıklam oldum senle varsın olsun cancağızım lados Marmaradan deli fişek kopuşuyla üşütsün varsın olsun cansızım açtığı her bir sıyrığı seninle yamıyorum koşmalıyım sana yanı başında olmalıyım senin saklasan da kuytulara seni bulmalıyım körebe oyununda her bir solukta seni delice soluyorum kanım sana akıyor fervasızca devir daim de taşımalı soluğu(n)mu fecir bir vakitte parmaklarımda tesbih her tanesinde ’ism-i nâzımını’ zikrediyorum her nefes alışım Şems doğma hazırlığına gebe kalışında küçük kızı büyütmeli ateşbâzlığıyla hep seninle var olmak görmek istediğin(m)i hissetmek istediğin(m) her yerdeyim yerdesin sevgili ne bir adım geride ne bir soluk uzağında hep yanı başında oluyorum seni yaşıyorum futursuzca her tebessümünde Kız kulesi efsaneleşiyor tozlu rafta deli bir yağmur olup buğday çorak coğrafyaya delice yağmak mavi gök vaftizlemeli masumluk safından dökülmeli sümbülü bulutlardan huzur sadeliğinde hicrandan imzasız boşanırken sana koşmak kırmızı rugan ayakkabıyla sensizliğim sessizliğini ağzını dikmeliyim kopmayan hicaz urganıyla sen olmalısın cancağızım mim gibi eğilip ’dar-ı acuna selam kelamını yollamak’ zaman sen mekam meskan sen kalemim üstü açık durakların da sana durmalı sen olmak ikametin bildiğim ıssız kaldırım yanı başımda delice gülümsemek İstiklâl caddesindeki kalabalığa Haliç’in sen kokulu duvarlarında senli cümlelerim her harfte içimden fısıldayarak söylemek ’seni seviyorum cümlesinin azizliğini usulca sevmek nefesimi tazelenirken yüreğimde seni yaşayorum bakiyesini devredemediğim gam yükünü gemiye yükleyip Boğaz’a demir atıyorum yağmur tazeliğinde vuslat filizlerini sulamak ism-i nâzımına müptelâyım doyasıya izlemek seni zamanın kör topal akrep ve yelkovanında sen ki cennetin provası içime çekmeliyim can suyumu Kudüs’ün zeytin dallarını resmadiyorum gözbebeklerinde vakit ruhumun Rumeli deniz fenerine ramak kala ürperdiğim karanlığa düşen şems uzaklık yok koşul ne olursa olsun düşleri gerçek yapma gücü deli deli dolaşıyor alyuvarlarımda seni sevmek ne güzel cancağızım her an seni yaşımak ism-i nâzımnı anlamları düşüyor dudak kenarıma eş anlamı yokluk yoksulluk kara sabahlara doğan Şems oluyorsun aşkın baş harfini giyinip sen/ ben oluyorsun cancağızım kıskançlık bazen bir öpücük masumluğunda bazen özlem yanık yaralı bazen sonsuz sevgi eşsiz sevgilisin ey ism-i nâzımın her harfine şükre durduğum şehr-i İstanbul âşıkların meskeni gözlerimin Cenneti yoluna kurban olmaya hazır bir âşık bendeniz işte boynum Azrail’in önüne ser bedenimi uğrunda bin ölümü tatmaya razıyım şah damarım ellerinde kopar nefesimi nefesimden boşa kürek çekmedim Marmara da ey ölüm meleğim ölümlerdem ölüm beğendiğim darağacım varsın olsun ’ölüm’ varlık sayfasında seninle her şeye varım ben cancağızım Azrail koksa da mekanın cenneti tattırıyorsun ki bana hadi tut ellerimi cancağızım sımsıkı sar beni kara peçeliye astığım gümüş pullarda tattığım lâl kırmızılı vuslat şarabım ol kalemimde yitirdiğim aziz cümleleri vuslat öznelliğini bırakıyorum satır aralarına kıtır kıtır taze ekmek tazeleğinde tatlı dudaklarıma şems sıcaklığını mahrum eylemeyesim iki gözüm üzerimdeki yol yorgunluğunu aldırma uzaklığın yol tozunu silkele ruhumdan ben her şeye hazırım rengarenk balonlar bir de kız çocuğu senin gelmen için bekler vuslat saatini Haydarpaşa’nın kulağını fısılta gece gelen mavi tren efsunlu dolunay’ın kibrit aydınlığında gelir ve gelirken vuslat kokan sevda çiceklerini kat hasret bavuluna gayri sen olma vakti tam gözleri cennet’im olan cancağızım gordion 29/05/2011 |
özlem yanığı düşlere şahid
Eminönü Yeni cami avlusunda buğday attığım güvercinler
göke kazıdım yüreği(n)mi Hazerfen olup da
can mitanımı can katan cancağızım
’ben’liğimi bıraktım kısık ses eşliğinde
vakit hiçliğimi kazıyım sen olmaya ramak kala
sokulayım sana
ürkek
utangaç bakışlı küçük kız
bakır renkli bulutların guslettirdiği
ıslak yüreği
ıslandım senle
içime yağdın
yüreğime doldun
her zaman ki gibi tek kelimeyle sayın üstadım..............