gittiğin anbir öykü ile başladı herşey yada bir kaç satırla ufak ufak alevlenen kıvılcımlar şimdilerde birer alev topu sanki heryeri kavurup atan nerdesin desem nerelerdesin desem seni görebildiğim tek yer alev topu gideceğin her saniyeyi hesap ederek durmak kaçamak cevapların sancısı duraklayan cümleler stop eden düşünceler kara saplanan yüreğim hayatın patınaj çekişi yerinde sayışı gözlerimin baktığı yerde kalışı kalbimin gitme diye yalvarışı işte bütün bunlar gidiyorum dediğin anın zamanı gelişinle gidiyor gibisin sanki bir demlik su kaynayana kadar yada kaynamış suya çayı demleyene kadar bir bardak çay koyana kar şekerini karıştırana kadar gidiyorsun gidiyorsunda bu adam o çayı artık içermi demiyosun geliyorsun güzevcinim geliyorsun ve pencereme konuyorsun hoş geldin diyene kadar elimi kaldırana kadar ürkek bir kuş gibi ürker gibi uçup gidiyosun nezaman ellerimden su içeceksin nezaman ürkek bakışların benimle kalacak nezaman omzuma konup benimle kalacaksın nezaman nezaman güvercinim bak yine senin gidişinle masada duran mumun alevi kızardı sarıyı saran güneşi andıran alev nasılda bir anda kıpkırmızı oldu işte güvercinim işte benim yüreğimde tıpkı masanın üzerindeki mum misali kıpkırmızı gitme diyemem kalda diyemem gitmediğin anı beklerim gitmiyceğin anı uçuk.. |