Fevkaladeliklerin Fevkinde Bir Geceden Düştüm
Ve ruhlar yükselirken
Zaman ânâ-ül-leyl Lâmeşru vakitlerinde çetr-i anberin Dolanırken arz’ı na-mütenahi hallere giryanım Soluksuz seyrederken nizamı Hayret tefekkürlerim ziyadeleşiyor Tevafuk hallere dalıyorum Sözlerim kifayetsiz Bakışlarım fersiz Sukut-u ikrar lisanım aciz Fecr kamaştırırken gözlerimi Bühtan düşmüş eteklerime Kime isnat edeyim Sebebi halimi //Nalân hallerim nadan günlerimde hazan oldu// Fevkaladeliklerin fevkinde bir geceden düştüm Seherlerde nur iklimlerinde gezdim Bir aciz kul idim Kıyama geçtim rükûda baş eğip secdelerde dem döktüm İklimleri aşıp çağlayanlar ile coştum Sinemde melâl kalmadı Şafak sökerken sükûnet buldum Istıraplar serap, hafakanlarım dindi Mecnun hallerim ayan iken Leyla’yım çölleri geçtim Yangınlarım naçarlaştı Sisli düşüncelerim rahmetinle uzaklaştı Gönlüm en taze baharlara ağustos güneşinde ulaştı Melek... Ânâ-ül-leyl: Gece yarıları, gecenin geç vakitleri. Çetr-i Anberin: Karanlık gece. Lâmeşru: Meşru olmayan Na-mütenahi: Sonsuz, ucu bucağı olmayan. Nihayetsiz. Giryan: Gözyaşı döken. Ağlayan Nizam: Bir işin sebat ve kıyamına medar, sebep olan şey ve hâlet. Tevafuk: Nizamlanmış biçimde birbirine uygun olmak. Fecr: Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık. Bühtan: Dalgınlık. Melal: Can sıkıntısı. Usanç. Gamlılık. Zaaf ve fütur. Nalân: İnleyen, sızlayan, figân eden. Na-dan: Cahil, bilmez Hazan: Güz. Sonbahar |
ne güzel bir sabrın sonunda ulaşabilmek o gerçeğe
RAHMANIN rahmetine nail olmak
ötesi varmı zaten
kul olmanın hakkı değil mi hakikate yolalmak
ne diye dvünürler hala anlaşılmaz bir tavır
çok güzeldi özeldi nura doğru atılan adımların kararlılığıydı
o duyarlı yüreğini kutlar kalemin daim olsun kalemdaşım
selam ile.