Ne diyebilirim ki sana!Ne kadar kızsan Yokluğumda bir kahırla ansan Ve hatta ismimi unutacak olsan sen haklısın Akıttığın gözyaşların Sine-i sürurunda ki ahu figanın Çaresizliğin sukutuyla melalinle silinmezler kazdığın Her baharın hazandı Seherin izleri senin için ne zordu Duymak istediğin bir haber adına zorunlu yutkunduğun Sen gecelerde demlediğin Çileyi amansız bir sabır ile yudumluyorken Ben kaygıların kuşatıcılığında nafakam için senden uzaktım Sana yalnızlı nasıl anlatırdım Yüreğimde açan ilkbaharların solgunluğunda Kurşuni sokakların nefes aldırmayan acımasızlığında sabrederken Gençliğimiz yok oldu gitti Bir takat mi kaldı heveslerimizde Ümitsiz sabahladığımız gecelerin sende bıraktığı izlerle Ben sana çok açım Sensizliğin isyanında ağaran saçım Yollarında hasretini çektiğim gözlerim artık fersiz kaldı Senin bir gülüşüne Ellerin ellerimde bir kelam edişine O kadar hasretim ki zindanlar yüreğimde haneler edindi Gecelerimde her gölge Bir gardiyanın ayak izleriydi sanki Serbestîye tin bu kadar yat artık dercesine verdiği komut gibi Başımı koymak istemediğim Senin düşlerinle terden sırılsıklam olan Duyduğum özlem yeniden içimde acılara gark edecek diye Sen bana hasret ben sana Şimdi ben ne diyeyim yüce yaratana Ermedik bir türlü saadetin sinelerde yaşattığı ilkbaharlara Hep bir umutla karanlığın Halimizi yoksul bırakan solumalarıyla Ömrümüz renksiz, hislerimiz şevksiz geçiyor gelecek adına Neyleyim ben sensiz varlığı Neyleyim aşı, çorbayı, tarhanayı kaşığı Senin sevgin, senin aşkın, senin varlığın yeterdi çoktan bana Mustafa CİLASUN |