Zeytincilerle Peynircilerin Savaşı - I
"Büyüyemeyen Büyüklere Bir Tuhaf Masal"
Rumîya Sene bilmem kaç… Zengin bir ülke değildi burası Ama pek fakirde sayılmazdı. Büyük bir savaşı ardında bırakmışlar ve Her şeye yeniden başlamak zorunda kalmışlardı. Savaş öncesi… Mütevazı evleri, çiçekli bahçeleri, Bereketli tarlaları, kocaman ovaları, Yücelerden yüce dağlarıyla Dereleri, çayları, akarsuları Kocabaş sürülerini kapıp Götürecek kadar coşkun akan nehirleri vardı. Artardı eksilmezdi, taşardı ama dökülmezdi Rumîya’nın halkı değil nâ-merde Merde bile muhtaç olmadan yaşarlardı Diğer ülkenin halkları, duyar kıskanırlardı Hele gelip görenler şaşar kalırlardı… Şaşmayın sizde Diyeceklerim var daha Göl var mı diye merak edenlere diyorum Ne göller vardı hem, tuz çıkanı da vardı Yedisi bir yerde mücevher gibi Yeryüzünü süsleyeni de. Hele hele One gölü vardı ki Üstünde ne kadırgalar sefer ederdi de Denizler bile kıskanırdı, bitmedi daha Üç tanede denizi vardı diyâr-ı Rumîya’nın Havası da pek güzeldi, Pınarlarından âb-ı hayat akardı Ömür zahmetsiz geçerdi… Çiçekleri, sebzeleri ve meyveleri En çokta zeytin ağaçları Envai çeşit hayvanların Memelerinden damlardı sütleri... Her şey güzel giderken, gün gelmiş Bu güzelim ülkede yaşayan Yetmiş iki milletin seçme insanları Suda yaşayıp sudan bi-hâber Câhil balık sürüleri misâli Pek bilememişler bu nimetlerin kadrini… Olanlar olmuş işte, işler karışıvermiş Kadınları câhil kalmış önce Rumîya’nın Hâl böyle olunca erkeklerinde artık İlim irfandan eser mi kalır? Zor elbet… Fitne fücur kaynamış Kılıcını bıçağını kapan isyana kalkmış Eee fırsat bu fırsat düşman uyur mu? Başlarında Bedünya’nın açgözlü kralı Toplanmış hemen Rumîya’nın düşmanları Toplanmasına toplanmışlar ama Sefer için çok para lazımmış Yetmemiş bütçeleri… Dünya kurulalı beri Hem gizli hem aşikâr Servet biriktiren yalancı Ama çokta zeki insanların Bir arada olduğu Pesliya cemaatinden Yardım istemeye kadar vermişler. Hayrına değil hem faiz alarak Hem de yenidünya da yönetime ortak olmak şartıyla Üstüne birde ne ticaretlerine nede özel yaşantılarına Asla karışılmamasını garanti altına alarak Uzun lafın kıssası bir taşla iki yüz kuş vurarak Kabul etmiş cemaat istedikleri parayı vermeyi… Kasa kasa, sandık sandık, çuval çuval, Servet akmış ertesi sabah Bedünya’ya. Çizmiya, Pariya, Pilivya, Raşland ve Megolaya Tüm azgın, arsız ve açgözlü askerleriyle Saldırmışlar, olanca kıskançlıkları ve Nefretleriyle talan etmişler Güzelim Rumîya’yı… Yıllardır beraber yaşayan yetmiş iki millet Yetmiş iki bin bahane ile girmiş birbirine Asırlardır dost sandıkları Karaya ülkesi bile Sırtını dönmüş Rumîya’ya, zor günlerinde… İşte, işte bu yüzden, fakir kalmış ülke Padişahları çaresiz, halkı perişan Yılmamışlar yine de, son umut Çoluk çocuk, kadın erkek Direnmişler, ne de olsa asil bir millet Hürriyet en büyük emelleri, kurmuşlar devletlerini Bir kez daha dünyanın hayranlığını kazanmışlar… Gerçi o güzelim toprakların Bahçelerin, bağların, ovaların, dağların Derelerin, nehirlerin, göllerin, denizlerin Köylerin ve şehirlerin kaybetmişler pek çoğunu ya Ama olsundu. Buna da şükürdü. Az ile yetinmeyi bilirdi Rumîya halkı… Yarım asrı sonra… Bugün (devam edecek) |
tebrikler...