“ Sevda Salkimlari ”
“ Sevda Salkimlari ”
Sabahın yarı karanlık kucağında, Yemyesil yoncaların arasından, bir ses duyulur. Hafiften çimenleri okşayan sabah yeline karışsada, Kulağıma değmeden geçmez. Bır saç peliği gibi sözler birbirine sarılmış, Daha yüzünü bile yıkamadan yarı uykulu, Doğmakta kararsız olan güneşe titrek ve korkak bir sesle niyaz verir. Onurlu ve gururlu olmaktan ödül vermeden, Varlığını sergilemek ister. Unutulmuşluğu kabullenmek çok zordur, Bunun bilincinde olmasına rağmen kabullenmemekte ısrarlıdır. Hergece yastığa basını koyduğunda, Odasında gökyüzünün büyüsünü ellerine veren küçük camdan, Teker teker kendisine gülümseyen yıldızları düşünceleriyle okşardı. Uykunun kucağına hayallerini sermeden önce, Islak dudaklarından sessız bir dua yükselirdi. “Tanrım beni ekmeksiz susuz bırak ama onsuz bırakma” Bu nasıl bır aşktı? Ekmeksiz ve susuz ama onsuz asla. Bu kelimeler sanki bir hikaye yazan kalemin, Satırlara dökülen ve kendı kendini okumakta güçlük çeken mısralar gibiydi. Durdum ve dinledim, uzun, uzun bekledim. Her beklediğim boşlukta Bir goncanın gözlerinden akan damlaları nefesimde hissettim. Ufak bir ırmak gibi yıkıla, yıkıla derelere ulamsak istiyordu. Kendisini deniz gibi gören, Dibinde bataklığı bile ürküten dere, Azgın tavırlarıyla yollara ucu zehirli dikenler atıyordu. Ah, ah! bir ceylanın gözlerinde yaşasaydı, Avcının tüfeğinin namlusuna baksaydı, Tetikte tutukluk yapıp ateş almasaydı Ruhunda kardelen yaşarken, Umutlarında kırmızı güller açarmıydı acaba? Yüreğine dikenler batarken kalbine güneş doğarmıydı? Yeşil yoncaların arasında bir filiz gibi yeşermek, Bir gonca gibi büyümek, Bir kiraz ağacı olup meyve vermek istiyordu. Yüzü buğday rengi, saçları gecenin hevesi, Dudakları karanfilin kadifesi, gözleri zeytinin siyahı, Nefesi rüzgarın sesiydi o. Salına, salına yürüyen endamın ince beli, Yasemenler gibi kokan zarif teni, bülbülü bile kıskandıran sesiydı o. Bir yudum su, bir dilim ekmekti o. Bir şarkı, bir beste, bitmeyen bir özlemdi o. Yağan yaz yağmuru gibi sıcak, Toprağa düşen damlalar gibi ıslak, Nem kokan nefesti o. Sahildeki martılar gibi zamanın ötesi, Denizlerin maviliğinin balık sırtlı perisiydi o. Ruhu Kardelen, umudu kardelen, Yüregine kar yağan, Gögsünde solgun güllerin yasadığı bir cöl oldu o. Sengül Kaplan Teke. |