GECENİN AĞIR YÜKÜGüneş bir caka ile, geçerken puslu camdan, Ay içer karanlığı, tadını anlamadan... Dalar her gün sulara, güne aklanmak için, Sonra düşer yollara, kaçıp saklanmak için. Bir ala taydır geçer, bulutlardır yelesi, Işıktan uzun düşer, karanlığın gölgesi... Azaba eş bir sancı, geçerken burcumuzdan, Ne kadar ödediysek, düşülmez borcumuzdan. Kim çözer karanlıkta, bu garip bilmeceyi, Galiba ilk hatamız, şahit tutmak geceyi. Bu çetin sorularla, dil düşer, susar damak; Yıldızlara bakarak, kansız kurban adamak. Olacak iş değildi, biliyordun bunu sen, Cömert sanmıştı herkes, açık gezerken kesen. Hırsızlığa çıkmıştı, bir kez aldanıp yetim, Bilse yeltenir miydi, bu benim kıyametim. Ay ve güneş bölüşmüş, gidiyor iki hamal, Zamanın kulağından tutmak var bir ihtimal. Ne göklere bakmalı, ne eğilmeli suya, Göz görerek de insan, inan düşer pusuya ! Yaka düğmelerini, kendi elin çözmeli, Sarı bir sonsuzlukta, anlamadan yüzmeli... Karışlarlar anlını, anladım dediğin an, Ne kadar ölmüş varsa, hep alnından vurulan! Her şey darmadağınık, arama kayıp kökü; Çökerken omuzlara, gecenin ağır yükü... Hayrettin YAZICI |
Saygıyla.