SOYU KIRLANGIÇ OLSUN
[I.
eğil düştüğün yerden kaldır kendini devinerek çengele asmalısın aciz bedenini bir bir boşaltmalısın ceplerini arınmalısın kirinden sonra giyinebilirsin boş tulum gibi kalan derini daha bakire / daha diri / daha belleksiz aklan artık acından soyunuk kadın erkeksiz… II. yazdıklarımın hiçbirini beğenmiyorum yenilerini yarat bana ey büyük düzen kurucusu ben burada öldüm / anlatamaz oldum derdimi sen yaz arzuhâlci gömüt sızılarımı /hakikate varma ıstırabımı /kadınlığımı /ihtiyarlığımı... söz tut tek tek dökeceksen ağırbaşlı kağıda yaz arzuhalci dava açacağım yaradana beni üryan tedirgin nasıl koydu bu dünyaya dışarıya çıkmak istiyorum ey azrail zindan küre dar geliyor özgür adımlarıma… III. burnu delik boz tüylü bir deveyim ipime asıldınız şaşalı düşlerinize sürüklerken iğdiş etmezden evvel yüreğimi hörgücümde ömrümü taşıdım vahasız çöllere eliniz yüzünüz türümün son kanı celeplere satın beni / öfke boğazımı yarmalı müslüman olan yemez salyangoz dudaklarımı bir akşamüstü gördüm katliamınızı beşerimin yitik boz tüylü sıkıntılarını ağlamadım mı sanıyorsunuz? bir akşamüstü gördüm diyorum gamzemde biriken gözyaşlarımda /güneş sönmek üzereydi usulca... bense modern yaşantınızda kuruyan çöl çocuğuydum /ibranice dualanan kör kadın /müslüman mahallesinde çekirge satan hıristiyan … ezeli ve ebedi öfkemi dağıtıyordum...sevabında bin kere yanan... IV bir deniz kenarına inmezden evvel her nefes sigaramda şehri küle deviriyordum kuşhane sesleri / cıvıl cıvıl arkamdaydı aslında ölmüştü kent (adamları) çığlıkları aklımdaydı... kıyıya varan onca merdiven inişinde eksi(k)l(en)diğim duymuştum kent çığırtkanlarını duraklarda okul çıkışı kara saçlı bir çocuğa emanetlendirdim sevgimi… yüzüne kuş ölüleri salarak yürüdüm gölgesinden bitkisiz şehrimde çorak düşlerin habercisi seçildiğim kıyıya varmalıydı sözlerim... V elim kolum leke benek bir gün yüzüme de vuracak kara(n)lığım kirimdir diyorum / esmer nefesim tanıyamayacaksınız eskiyen gözlerimi... öldüğüm vakit eğilip mezar taşıma kimmiş diye bakmayacaksınız bir enkaz yığınından geçer gibi / kemiklerimdir bilirsiniz çakal sezgisiyle ezeceksiniz toprağımı... eski zaman yaratıkları tekin değilsiniz işte o yüzdendir her saçak altında,firari kıyı yolculuklarımda üşüşüyorsunuz beynimin kıvrımlarına... benden ne istediğinizi bilemeden çocukluğumu çalıyorsunuz gizliden… VI herhangi bir eve dalıp eşikten ‘ben geldim’ demek isterdim bir kez de içeriden seyretmeliyim hayatı zavallı dışlanmış umut yalayıcısı… oysa bir kirpiyim belki de kıvrılıp medet ummuştum kapınızda kapılarınızın koruyuculuğu arkasında köpeklerinize parçalattınız etimi halbuki zeval gelmezdi benden içime fırlatmıştım çoktan savunma oklarımı yüreğim delik ziyan sızıntılarında iniltili esir pazarları eğil düştüğün yerden kaldır hayatını… VII. kimse adımı he ce le mez oldu çıkmaz sokaklara dalmalı niyetimde unutulmanın ciddi yıkımları büyülü bir yanı yoktu,anımsamıyorum yaşananları en cüretkar çağımda koca göbekli bir gül gibi tek tek kopardınız yapraklarımı yeleme sığındım bir yolunu bulup arınmalıydım uzak fırtınaların kırağısı çöreklenirken şakaklarıma… kırılmadım her dal kurur ve kırılır kader soysuzlaştıramaz iktidarımı alıştım eski gül endamımı unutup,yaratık cüsseme büründüm... lanetli yaşantımda koca kamburumla ağzımda boğuk feveranlı homurtular kokusu yoktu nefesimin çürüyordum…eksiliyordum... eğil düştüğün yerden kaldır kendini mezar taşlarına gömülmezden evvel yaşamalısın diyor huysuz ezel... direnişin ebediyete bedel… VIII. sigaram bitti bitecek / ızdıraptır karmaşada kıvranıyorum aklıma düşen soruda kırlangıçlar uyumazlar mı anne? korsandır her kuş / yağmalar denizimi kaygısızca neden daha özgürler benden? (oysa sıska,ufak tefek,kalın gözlüklerinin ardında,sönük bakışlarıyla,mütevazı bir divan kızı olmayı yeğlerdim.yakınmasında ne burukluk ne öfke,pervaza takılmış sarkan bakışlarında mucizevi telve,bir o kadar da esmer,onu sevecek delikanlıyı bekler…) herkesin derdi / dermanı aşkla okşanmak sevgiye sığınmak yalnızlığına erdem ayinlerinde uğramak… namıdiğer içimi bulandıran lüks yağmacılığı yatağınıza girmedikçe kadınınız değilim aşşağılayarak anımsatmayın bunu her defasında insan kadar değilsem de yaşıyorum aranızda IV. bir saatçi itinasıyla parçalanmış ömrümün zaptını tutuyorum zaman yelkovanıyla / akrebini seviştiremediğim kötü düzenek belleğimde unutkanlığımı / ihtiyarlığımı vuruyor zemberek... sus diyorsunuz öyleyse konuşulan hiçbir dili öğretmeseydiniz bana.. son sigaramı içtim,fırlattım izmariti yüreğinize biraz da siz yanın diye…sisi kalsın isyanımın beyninizde... aklıma çengelinde kanadığım son soru kırlangıçları kim susturdu anne? eğilip düştüğü yerden kaldırdım bir kırlangıç ölüsünü… kanıyordu belki de akıbetine sadece annesi ağlıyordu... (doyuma kavuşturamadığım onurumun cılız izleri deliş deşik ediyor beynimi,sürüyüp kederimi bu kıyıdan uzaklaşmalıyım ivedi,yeni bir cinayet daha işlendi bir kırlangıç vuruldu zamanın ağında...eksiliyorum baksanıza kırlangıçların soyu tükenecek soysuzluğunuzda…) kasım/2003/güzelyalı sayıklamaları/izmir ] |
celeplere satın beni / öfke boğazımı yarmalı"
Evet isyana girer.
Fakat şöyle başlamamışmıydı şiir;
"eğil
düştüğün yerden kaldır kendini"
Haksızlık etmemeli, şairin hiç bir çağda elinden tutan olmadı.
O da "öldüğüm vakit
eğilip mezar taşıma kimmiş diye bakmayacaksınız
bir enkaz yığınından geçer gibi /
kemiklerimdir bilirsiniz
çakal sezgisiyle ezeceksiniz toprağımı..." diyerek
size güvensizliğini koydu ortaya açıkça.
Ne yapmalıydı yani?
Bir kırlangıç o ve incinmiş belli ki.
Yine de o nahif dile gelmesiyle, hiç kırılmamış gibi,
kendini incitenlere sesleniyor.
Belki cesedini bu şekilde yerlerden alıp kaldırma yolunu seçmiş.
O toprağa, kurda kuşa karışmamayı seçmiş.
Bravo ona!
Her dizesine iki kulağımda eşlik edecek.
Yürekten kutluyorum!
SEMİH SEYYİD tarafından 3/6/2007 7:05:14 PM zamanında düzenlenmiştir.