SEN İSTANBUL'SUN
SEN İSTANBUL’SUN
Sen Anadolu’sun Toprağın her diyardan bir avuçla bezenmiş. Her tenden bir rengin var. Her şiveden bir türkün yakılmış, Rüzgarına karışır savrulur semalarında. Sıla kokulu çay demleri, Akşam vakitleri bir nefes olur gurbet kuşlarına. Sen İstanbul’sun... Sen hayalsin, Yıldızlar süsler gökyüzünü ışıl ışıl. Her bir hayal barınır sokaklarında. Bir gün var olmak için beklerler sessizce. İlhamsın yar olduğun sayısız düşlere. Kayıp gitmek istemezcesine tutunurlar sana, Bir gün güneşinle doğmak için. Kimileri göremesede ışıltılı geceni, Gölgende olmaya bile razıdır. Sen İstanbul’sun... Sen aşksın Lale, Gül’den aşkı emanet aldığı günden beri, Her bahar mevsiminde açar nazlıca. Her renkten misk kokulu aşkın adı olursun. Seninle salınır arnavut kaldırımlarında. Nice destanlara sığmayan sevdaların, Kız Kulesi’ne hapsolur zümrüt rengi deryanda. Sevgilinin adı yedi tepende dile gelir, Ve her lale tohumunda yeşerir aşk yeniden. Sen İstanbul’sun... Sen tarihsin Toprak kokulu kitap sayfalarında zamanın durur. Geçmişin ayak sesleri her sokağının başında son bulur. Elmas taşlı gerdanın gizler kendisini derin kuytularında. Yıkılmaz surların,asırlık çınarların,her bir taşın, Velhasılı tüm sessiz tanıkların, Saklar tarihinin en pırıltılı zamanlarını. Gün yüzüne çıkma vakti geldiğinde ise, Geleceğe açılan kapılarda kullanılır görkemle, Emsalsiz gümüş dantelalı anahtarın. Sen İstanbul’sun... Sen Anadolu’sun,gurbetsin akşamlarda, Sen hayallerin şehrisin, Sen Gül’ün emaneti aşksın, Sen toprağa yazılı tarihsin, Sen İstanbul’sun...[ italik ] Şevin Cezooğlu - Mart/ 2010 |