Hadi git Sokul elleri olmayan bu soğuk ve yoksul gövdesine Yalnızlığın biçare olduğu Bu sessizlik yumağı uykunun içine
Kaldır göğün ışıklarını gözlerinden Haykırsın karanlığın iç acıtan şarkıları Sus sakın söz etme / güneşin telaşla Girmek için odanın pencerelerini tırmaladığını
Yok yalnızlık gibisi şiire bakacak Onu şefkatle koklayıp mısra mısra haklayacak Bir iyilik yok
Hadi git Sarıl ufkuna doluşan bu sükuta Dağıt bulutlarını hüznün Bizi ağlasın ağlayacaksa
Çare yok membaında biriken Büyük ve yaşlı zamanların Ağarttığı saçlarına takılan yalnızlıkların
Sen muhkem ve muhteşem bir kelime bul En iyisi uyu urganlara ser düşlerini Düşeni vur ama
Bu genetiği bozulmuş bir saat Vakit zayi olmasın diye alma sakın Ömrüne
Uç ve ucuzlat Geçmişin tiz çığlıklı kederlerini Uzaklaşan bir suskunluğa terk ederek
Hadi git Ey ucube ses ve garabet varoluş Lehebin elleriyle kuruyasıca Uyanıklık
Ebter ol emi Son sığınağını dağıttığın umudun içinde Ey Leheb
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
(D)ağlama Duvarı şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
(D)ağlama Duvarı şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Ölü Deniz’in üzerinden baktım
sana ey şehir!
incire,
zeytine,
Sina dağına...............
gönlümün alev alev
damarlarımdaki kan
kerbelâ kesti bir anda
düştüm yoluna.......................
’Mevlânın;
bir Semş kaybettiği’
Şam sokaklarından geçtim...............
ölümünden beri mağrur Selâhaddin’in
kılıcının gölgesinde uyayan
Halid bin Velîd’i gördüm.................................
sırrını tanımıyan sır kâtibinin ihanetini uğramış
son padişahın türbesinden geçerek
sana geliyorum ey Kudüs!
Helâk olmuş kavimlerin güzergâhında geçerek
geldim sana
o şehirler ki
yarısı gaflette
yarısı kıyamette
isimleri muammalı!
Ölü denizin üzerinde ey şehir
öylece baktım sana.....................
kıbleleri şaşarak öyle
döndüm
yüzümü sana
pusula yok
seferîyim ben
ama
sağım kıble
solum kıble
dört cihetten kıble......
seni uzaktan görmekle
yakından görmek arasında fark var
ey Kudüs!
senin yüzün gölge de
bense güneş yanığı bedenim
arada Ölü Deniz....................
Ey şehir
saklama yüzünü benden
cehennem /cennet burada
eline koy yüreğine
ihtimal barış çıkart.........................
Lût gölü karşısı
Mesra
iki güzel nasılda kıyı kıyıya
giderek ağırlaşan yüküm
taş
su
kum.......................
içtim ;
ölü denizin suyundan
dişlerim kanadı................
su-sa-dım..................
denize çakıl taşı attım
’tuz istiyorum’dedi
kendi şifresiyle vuruldu
bir kavim...
bir baksam sana
onca çığlık,
taşlanmış onca beden
denizin dibine sinmiş
edebiyette yerli yerinde
ölü bir kavim bileklerime
yakalamış
bırakmıyor
su ;
ölüm saçıyor
dinle,
bak!
ölü bir şehrin yerinden uzanırken Ölü Deniz
belâ;
Ölü Deniz’in üzerinden dalga dalga geçmekte
dalgalar tek heceli
Lût zikrediyor..............................
elimde bir kaç zeytin yaprağı
mürekkeb kap
kağıt....................
dikenlere takılı eteğinin ceblerinde
Ölü Deniz suyu................
susuzluktan yanarken yükü
Kudüs..............
sadaka dağıtmaya aşikâr
kırk yıldır yanılmış Züleyha....
bu kez de elinde
paslı ayna
geçmeyen iki akça......