YENİ YIL DÜŞLEMİ
Yaşantımızdan bir yıl sırasını
savdı geçti, duymadan anlamadan. Yenisi de gelip geçecek beklenen Umutlarla belki de acılarla. Güneşin cömertliği midir ne, kışın başlamasını bahar tadında Sundu inadına kar beyazı. Güvercinler alır uçurur sevgiyi barışı istenilen sevdaları taşırlar umutlara. Zamanlar hep geçmişler acıları yüreklere gömüp. Sevinçler de yürekleri titreştirerek, tükenen ömürlerle buluşmuşlar, sunmuşlar sonsuzluğa. Her yeni yıl karlı buzlu değildir. Dört mevsimdedir her zaman, uzayın döngüsü fırtınasın da. Sevinen insanoğlu buğulu hisleriyle başlayacak İki bin on bir sevdasına. Umutlarıyla sevince uçuşan duygularla, Eşler, dostlar, insanlar uzansalar barışa, son gecelerden sonra, son olsa kavgalar. İki bin on bir’ in ilk günü güneşli başladıysa; sabahı duru akıyordur zamanın. Yeni yıl İsa nurunda mı karşılıyor canları? Hep böyle gelip geçmiş o yıllar. Tatlı geliyor çekilen acılar, bir gün bir gecede, bir gece de olsa; Sevinçler sevgiler güzellikler unutturuyor acıları. İster dua et, ister yudumla şarabı, rakıyı, viskiyi. Bir de, güneşi mavisi karartılanlar var, verdiğimiz güçle, umutlu sözleriyle gözleriyle, yazık oluyor insan için düşündüklerine, tarihin kin dolu kara yüzü güldürmüyor, bilinemiyor değil nedenleri, biliniyor. Biline ki; sabrın taşı bekleniş içinde. Beyinlere kara perde mi çekilmiş ne? Zor aydınlatılıyor yoksul, yoksun insanlık, sahte güller sunulurken cehalete. En güzel yaşantılardan akanlar, bir katre dökülen insafa layık değil mi o canlar? Zaman hep yenidir tükenmeyecekte, İki bin on yıl öncesi akıllarla, geçilir, çıkılır mı yükseltilere? Bakıyoruz eloğluna üç yüz yıl önde.. Koşturuyor akıl atını son hızla, bizleri de muhtaç etmişler kendilerine. Boşa övünüyoruz, dövünüyoruz, onlarsa; Övünüp, böğürüyorlar insanlığa. Bizler boğuluyoruz yoksul karanlıklarda, içinde göremiyoruz güneşin ışığını, Yeni meni yıllarla kaç kez umutlandık ya, Kaptırmışız kaşığımızı! Onlar yiyorlar! Bizde bakıyoruz yıldızların ötesine.... M.Paşakahyaoğlu 01 OCAK 2011 |