)(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-57-)(-)(-)(
…………………………………………………………………………………………………………………………………………
Aşk ile perişan görünce bizi Hüda’nın bir şakın kulu sanırlar Her kime söylesem bu doğru sözü Zincirden boşanmış deli sanırlar Var mıdır bu aşkın tacını bulan Bizim hakkımızda söylenir yalan Cennetlik mi olur beş vakit kılan Şol kaba sofuyu veli sanırlar Bilmez mi Dertli Hakk’a niyazı Eline alınca on telli sazı Boynuna farz olan vakti namazı Dünyada ahrette malı sanırlar …………………………. AŞIK DERTLİ ………………………….. 1772-1846) Âşık. Asıl adı İbrahim’dir. Gerede’nin Çağa bucağının Şahnalar (yeni adı Reşadiye) köyünde doğdu. Bayraktar Ali Ağa adlı bir çiftçinin oğludur. Babasının ölümünden sonra bir müddet çobanlık, çiftçilik yaptı, istanbul’a geldi; Barınamadığı için Anadolu’ya geçip kasaba kasaba dolaştı. Kon¬ya’da üç yıl kahveci çıraklığı yaptı. Mısır’a seyahat etti, orada on yıl kalıp köyüne döndü ve evlendi. Yerleşik hayat tabiatına uygun olmadığı için tekrar seyahate çıktı. Sivas, Zile, Amasya, Çankırı ve Ankara’da zengin konaklarının saz¬lı sözlü toplantılarına katıldı. Tekrar İstanbul’a geldi (1826). Sultan II. Mahmud’a yakın olmak için şiirler sundu. Çağa âyantığına tâyin edildi (1827) fakat vergileri devlete devret¬mediği için azledildi. Ankara’da Alişan Bey’in konağında öl¬dü. Mezarı Ankara’da Koyunpazarı yolunda idi. Gerede yolu üzerinde anıtmezarı vardır. Meslekte yetişmiş bir âştk idi. Okur-yazar olduğu için dî¬van şiirini de incelemiş, bu edebiyattan faydalanmıştır Bektaşî tarikatına girmiş, tasavvufî şiirler yazmıştır. Şiirle¬rinde Fuzuli, Pir Sultan Abdal, Âşık Ömer ve Gevheri‘nin te¬sirleri vardır. Aruz ile yazılan gazel, divan, kalenderîleri de bulunmakla birlikte asil değeri hece ölçüsü ile yazdığı halk edebiyatı geleneklerine uygun olan koşma ve semailerinde görülür. Bu şiirlerde kuvvetli bir lirizm, temiz ve sürükleyici bir üslup vardır. Daha hayatta iken şöhret sahibi olmuş, pek çok halk şâirince usta kabul edilmiştir. Aşık Dertli‘nin dîvanı hem eski hem de yeni yazı ile basılmıştır [Dertli Dîvanı, taş basma, h. 1329; Ahmet Talât, Âşık Dertli Hayâtı ve Dîvânı, 1928; Fuat Köprülü, Türk Saz Şairleri, c. III, 1940 )(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-57-)(-)(-)( Sevda ateşinden şeyda olunca Hem meclup,hem Mecnun deli dediler Birkaç gün cem/atle namaz kılınca Hem eren,evliya veli dediler Mesken olur ıssız yerler viranlar Sahipsiz yapılar ve de örenler Per perişan halde bakıp görenler Tutulmuş birine beli dediler Her zaman ağlar da bir günde gülmez Mutluluk huzur ne malesef bilmez Bu sevda yüzünden iflah da olmaz Dinmez gözlerinin seli dediler Ağıtlar yakarken kendi dilince Kara gözlerinden yaşlar salınca Kıyıda köşede yalnız kalınca N’olacak garibin hali dediler Gönlünü yar ile eyleyemezken Deli ırmak olup çağlayamazken Yıllarca sevdiğin söyleyemezken Lâl olmuş dertlinin dili dediler Ne yapsın garibim sevmiş bir kere Dayanmaz bu sine yağmura kara Yüreği sevdadan kanayan yere Kan değil gelincik al’ı dediler Gör netti yüreğim bir kaşı kara Bulursun kimbilir gönlünde ara Rüzgarla havada savrulan kara Yanan Lüzumsuzun külü dediler Sadık Dağdeviren Aşık Lüzumsuz BELİ:Öyledir,evet anlamında olup,Osmanlı döneminde sık kullanılan bir sözcüktür.(Birisi çıkıp (BELLİ) olması gerekir diye eleştirmeden ben özellikle yazayım dedim) |
bırakın yanılsınlar bazen ki gerçeği görebilsinler.
saygılar.