çocukluktan kalma düşlerimle aya gülümsedim ay aydınlık gökyüzü ise karanlık o vakitten beri ne zaman aya baksam ben karanlık
gök feryat ediyor bulutlar isyanda yıldızlar kendini aydınlatmaktan uzakta
yağmurlar yağıyor ben damla oluyorum ırmaklara karışıp denizinde kayboluyorum
akıyorum düşüyorum tutunamıyorum en çok sana üşüyorum
akıntının içinde elinde asasıyla Musa çıkıyor karşıma
al Musa’nın âsâsını in Volga nehrine Kudüs’ ün kampanaları çalınırken kurtul bu kayboluş öyküsünden diyorum uzatıyorum elimi âsâ kayboluyor Musa gülümsüyor.
az ilerde İskender çıkıyor karşıma elindeki kılıcını uzatıyor İskender’ i kılıcıyla bırakıyorum
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
sükûnetim sana armağan şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
sükûnetim sana armağan şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
canım benim, nasıl güzeldi bu böyle daldan dala atlamışsın ama sağlam atlamışsın bir öyküsellik yakalamışsın mısralar boyu ve kısa sürdü diye üzüldüm daha da uzasaymış, keyifle okurdum diyorum
Hem genç hem duyarlı. Farkındalıkları yüksek biri. Ve burada onure edilmeyi hakeden şiiri cididyi alan tavrı her şeyden önce. Kutlarım sevgili lila güzel şiirin ve güzel yüreğin için.
Endişeler çok normal. İnsan yanımız o bizim. Eksik olmasın ömrümüzden. Hata da insani bir şey. Yapmazsak aitliğimiz kalkar bu dünyadan. :) Kendin ol hep yeter. Ben anladım ki hiçbir güzellik tek başına vücud bulmuyor. Başka başka güzellikler gerek diğerini gösteren. Sağ ol güzellik. Hep var ol... Ben de öptüm çok çok.
güzellikleri gören ve kıymet veren kaleminden çıkan söze önem gösteren mütevazi insan sevgili sema enci
değerli insanlardan böyle güzel sözler duymak nedense şımartamıyor beni , korkular üstüme üstüme geliyor...
olaki bu güvenlerini sarsacak bişey yaparsam sonra şiiiiiii şiiiii sus diyorum içimdeki şeytana dostlarımın güvenini yıpratmamak adına insanca yaşamak amacıyla her zaman duyarlı olmaktan yanayım...
Bir rüyanın peşine takılıp yolculuk yaptırıyor şiir. Çocuk masalları ve ay ikilemesi... Neden bilmem ama, şiirin bu kısmı gülümseme oldu yüzümde. Ne şık durmuş anasayfada bu yolculuk. Gönülden tebrik ederim li_loş :)
"al Musa’nın âsâsını in Volga nehrine Kudüs’ ün kampanaları çalınırken kurtul bu kayboluş öyküsünden diyorum uzatıyorum elimi âsâ kayboluyor Musa gülümsüyor."
sen düşüyorsun aklıma adını sayıklıyorum dilime batıyorsun dilimi ısırıyorum içime akıyorsun en acıyan yerlerimde buzları eritiyorsun
sevdiğin Musa’nın âsâsına yoluna gittiğin Yusuf ’un yüzü suyuna inandığın Muhammet Mustafa ’nın hürmetine okuduğun kutsal kitabın aşkına
denizlere karışıp sana susmaktan yoruldum limanına sığınmak için yakacağın feneri bekliyorum nerdesin boğuluyorum ""
şiir bütünüyle güzel ve özel ama yukardaki bölümler doyumsuz. kutluyorum can arkadaşım..
Nasıl bir tabiatı var bunun ki bir çalışma saatlerce ve belki de günlerce okutur kendini ve düşünürsün elinde olan yahut olmayan sebeple, kendi elinle çizersin bunun tablosunu. Tuval çehren, çizgiler gözlerinin nemi ve nemin yolu ritmidir hissettiğinin. Okur hemen hemen her okur şiirin neyi anlattığına,anlattığını hissettirip hissettirmediğine bakar. Şekli şemâli de önemlidir bir yerde ama bazen güçlüyse dili pek göze gelmiyor o hallisi. Hani sırf duygunun şekledildiği taban (yürek) sûreti bakmaya değerdense şiirdir dersin ve onu hepsi gibi değil sadece bazıları gibi tutarsın içinde…
Bu şiir…
Li_la kalemini de yakından takip ediyorum,ufku açık bir kalem ve gerçekten düşündüğünü gösteren aynı şekilde. İlk çalışmalarını incelediğim vakit evet ışık dedirtiyordu ama var bir yerde bir aksaklığı da yanında taşıyordu. Bunu da kalemin bilinçli yaptığını düşünüyordum. Ölçüsünde olsa da gereğinden fazla okuduğuna birebir şahidim,duyguyu taşımaya değersek eğer o da hayli yeterli. Peki neydi sorun diyordum,çünkü hissetmeyi en çok istediğim sayfalardan biri. Tanımanın ötesinde candan parça artık ama bunu burada çalışmalarda yansıması doğru yolundan olmalıydı. Her şiir sayfana gittiğimde:
“keşke bir şiirinde konuşsam da tutabilmek imkansız olsa”
diyordum.. Bunu söylerken zaman gerektiğini de düşünüyordum ki dün sayfanı ziyaret ettiğimde … Sanırım uzatmanın anlamı yok! En çok etkilendiğim şiir bu olmuştu. Gözlerim nemlendi,her mısra her mısra bambaşka bir dünya…Sanırım dileğim gerçekleşti diyordum… öyleyse oturup şiirle söyleşmeli şimdi. Bundan önce teknik bazı noktalara değineceğim ki şiirle yürürken aklıma bir şey takılmasın.
Bizim edebiyatımızın doğuşuna ve etkilendiği tabanlara bakınca çok çeşitli duruşun sebebi anlaşılıyor. Gider doğu sınırlarının en uzak dağlarında oturup bağlama tellerine de ağlayabilirsin, bir okyanus yolculuğu düşünüp denize de dökebilirsin içini… Burada henüz yeni başlangıcın izleri görülür. Tanzimat öncesinde dokunulan akımlar,ustalar,yazılanlar…
Yahut kont olup bildiğin şu meşhur kuleden nazar eyleyebilirsin ufkuna. Bu da Tanzimat sonrası Batı Edebiyatının izlerini taşıyan olacaktır.
Fuzûli mesela, üç sanat divanı vardır biliyoruz hani. Arapça ve Farsça demiş ama Türkçe de çok güzel yazılabileceğini savunmuş ki bunu savunmakla kalmayıp örneği olmayı da başarmıştır. Diğer yandan Cahit Sıtkı mesela,öğrenimini burada tamamlayıp Paris’e gidiyor ve benimsediği sanat ilkesi de “sanat için sanat” olmuştur. Buraya baktığımız zaman evet vezin ve uyak sınırlaması yapıp kopmamıştır lâkin serbest şiirin farklılığı yine kendisinin kaleminden görünebiliyor. Örnek yelpazesini genişletmek pek mümkün hatta gelin Servet-i Fünûn dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğlu olan edebiyatımız için de kıymeti ciddi ölçüdedir diyebileceğimiz Peyami Safa’nın Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le yaşadıkları polemiklere bakalım. Şu an kullandığımız her çizginin ezelinden gelen uğraş çabaları vardır. İsimlerini unutamadıklarımız ilgilendikleri,emek verdikleri alanların hakiki emekçileridir. En iyisini sen yazmayabilirsin ben de yazamam o da belki ama en azından bunu dile akıtıp,kaleme değdirip daha iyisine yollar düşünülebilir.
Her akımı yahut atılan her adımı herkes bilemeyebilir ama en azından zengin bir kültürü olduğunu bilmelidir. Tutup birine taş atmak marifetse yahut saç çekmek vs. kuzular güzel tırmalarlar birbirlerini ve gelin görün ki insanı ayırt etmek lazım.Böyle bir rahatlığı var şimdi kalemlerimizin. Bu saydıklarım bir kalem bünyesinde olmak zorunda değil fakat incelemek,irdelemek,okumak ve bilmek bu çok önemli.
Senin,bu zamanı ve ilgilendiklerini ayrıca bilmen gerekenin çoğunu takip ettiğini biliyorum hatta hayran olduğumu da söylemeliyim. Şiirini okurken dedim ki bu şiir kısa zamanlı şiirdir. Bunun nedenini kelimeleri okurken anlayabiliyor okur, ara ara tekrarlara düşersin fark etmezsin ama tekrarlara düşersin bunun yanında ciddi manada imgeleme dikkat çeker. İlk ve bir anda söylediklerin daha önce söylenmemişlerden olurlar. Hissiyatın çok daha güzellerine şahit olmuştur eminim ve kişinin emek verdiği yaşayışındakilere değer vermesi bu gibi sonuçların ortaya çıkmasıdır. Daha iyi olacağına da eminim ki bakalım şöyle:
İki türlü şiir yazış süreci vardır. Birinde ilk yazmaya başlayan okumadan,bilmeden yazmaya başlar. Gerçekten niyeti şiire ulaşmaksa onun için zordur ama ille de derse o olur. Biraz zorluğu olur,ilk etapta aynı kelimelerin etrafında dönmeye başlar. Muhtemelen de çok sade olur,evet herkesin anlayabilmesi için dilin sadeliği ve de anlamsal anlaşılabilirliği ciddi derecede önemsenmelidir . Cahit Sıtkı’nın savunduğu mesela böyle bir şeydi. Fakat işin burasında kalem eğer ki sadece kendini yazar kendi yazdığını okur da yeni pencerelerden bakmayı denemezse yüzyıl da yaşasa hep aynı kalır.
Diğer yanda yazan,önce okumuştur ve okuduklarına hayranlığın etkisi kendisinde yazma isteği uyandırır. Bu, oldu hemen. yazdı bitti demek mümkün değildir. Yazar ama yazsa da eksik kalır. Bakarsın o kadar güzel imgeler söz öbekleri oluşturur ki aklın durur. Ve yine bakarsın ki bir dize diğer dizeden öyle kopuktur ki ona bütün necide şiir demek imkânsız. Hayat da uyanırsa onda,iki hıçkırık tünerse ruhuna o zaman onu kim nasıl tuta…
Sende ikinci şıkkın izleri var. Evet donanımlı olduğunu biliyorum ve bunun daha güçlü bir zemin oluşturması için yazman gerekiyor. Şimdi gözümüze takılan bir iki aksak şekli yazdıkça yok olacak demişti dersin. Çünkü şiirin nasıl yazılması gerektiğini,şiirin okurda nasıl durması gerektiğini biliyorsun ve iyisini de görebiliyorsun o halde yaz ve tenkit et kendini. Dediğim gibi yazabilecek safhada olduğuna inanıyorum,ilgi alanınsa yazmak; görmek istiyorsan içini yazmalısın o halde. Yazmak için fikrini biliyorum bunu istemediğini de biliyorum ama düşün ki Kahraman’ımız da senin gibi düşünse ne olur? Emeğin emekçi deme yolunda inan,kişinin bilmesi gerektiğinin devamında yapması gerekeni yapıyorsun. Bana okuduğun o şiirleri hatırla, yıllar sonra bizlerin yazdıklarını da başka bir li_la okusa başka bir Havin dinlese fena mı olur sence…
Şiir için sende görüneni anlattım dilim döndüğünce,yazmak için yazmak isteyen bir kalem değilsin. Sonuna dek,ağrıların yaşanması gereken yere dek yaşadığını ve bunun içte yer edinemeyeceğini gördüğüm için söylemem gerekenleri söyledim. Okumayı sevdiğini de biliyorum o halde okunmayı sağlamak da yine sevenin elinde…
Şiir’e…
“susmak kaybolmuş bir mültecinin isyan sesidir kısa bir süre önce parmaklarımdan mürekkep akıtarak yürüdüm şehrimin sessizliğinde”
“sükûnetim sana armağan”
Mülteci-susmak…
Bu iki kelime öylesi yakalamış ki derini,susmak ne mümkün. Sığınacak yer için susmak. Konuşmaktan ne anladı yürek,ne verdi ömür hep sızlanışla severek şimdi sırada ölüm var,ölmek… Ölmek,dirinin susmasının diğer şeklidir. Öldürmek ise celladın öteki yüzü. Somutu soyutlamak burada ve gerçeği aynı gerçeğin zıddına eş tutmak. Şiirdedir işte bunu anlatmak.
“bütün ölümlüler uykuda”
Şehir sessizliği ve suskunun isyan olması ama burada sessizliğe uyku demek.. bir yerinden düşünüyor aynı şeyler mi,aynı yollardan mı geçiliyor ve yolcusu olduğunu mu söylüyor …Evet ikilemine düşmek mümkün ama daha farklı bir şey gördüm burada,hani gözden körlük vardır bir de gönülden körlük ya. Bir sesten sessizlik vardır bir sessizden sessizlik..Onun gibi bir şey dedim…
Yorumun boyuna baktım korktum,mısra mısra işlemesem mi dedim ve en etkileyeni bulayım dedim ama hatırlıyorum,dün de her dizesinde titremiştim. Ve mısra demek ne çok rahatlatıyor kişiyi burada,inanılmaz bir güzellik bu. Kalkıp hesapsız mükemmel şiir demem yahut süper şair gibi ifadelerim de olamaz ama duyguyu şiir yolunda öyle derin hissettirmişsin ki ne desem az kendi adıma ve şu mısraları versen diyorum bana:
“yağmurlar yağıyor ben damla oluyorum ırmaklara karışıp denizinde kayboluyorum akıyorum düşüyorum tutunamıyorum en çok sana üşüyorum”
üşüyorum…
“akıntının içinde elinde asasıyla Musa çıkıyor karşıma”
Şiir içinde yahut bir nesir çalışmasında en ama en dikkat ettiğim ve en dikkatimi çeken unsur ne biliyor musun?
Telmih Sanatı…
Herkesçe bilinen bir hadiseyi şiire serpmek harbi ustalık ister. Oturup Musa şöyle yaptı demek kolay ve pek tabii bunun çalışma içerisinde emanet gibi durması da bir o kadar olağan. Dedim ya kısa zamanlı yazılan şiirler kendilerini hissettirirler,burada hissediliyor uyumdan. Anlattığın ve hissettiğin bire bir örtüşünce,kucak kuca aynı renkte düşünce şiire beğenilmemesi imkansız. Bu dediğim mesela şiirde bir deyimi,bir kalıbı dokunmadan kullanmak ama öyle bir kullanım olacak ki tırnak işareti gerektirmeyecek.
Burada Musa derdin ama hangi Musa,otur düşün sarı çizmeli Mehmet ağa. Fakat âsâ deyim yerindeyse simgesidir. Ya peygamber diyecek kalem ya da âsâ diyecek dediğinin anlaşılmasını istiyorsa. Bunu kullanmış olman şiire farklı bir zenginlik yüklüyor. Okur diyor boş bir şey okumuyorum diye ve ayrıca şiirin içine de değiyor. Tema mesela,sen ne anlattın burada. Yusuf dediğinde akla ilk gelen Züleyha olur. Musa dediğinde halkın isyanı gelir hemen akla,sonra:
“sevdiğin Musa’nın âsâsına yoluna gittiğin Yusuf ’un yüzü suyuna inandığın Muhammet Mustafa ’nın hürmetine okuduğun kutsal kitabın aşkına”
Burada hepsi varsa, tek bir şey demek imkansız ve için gelişimi de bununla birebir eş. Her yerden her sesten var. Dedim ya:
“bütün ölümlüler uykuda”
“sükûnetim sana armağan”
Buyur buradan yak…
Her zaman derim ki şiir düşündürmezse şiir değildir! Evet şiir histir,hissetmektir. Kalemler,yürektekini söylüyorlar ve yürek sadece dokunmak değildir yahut sadece duymak da değil. Hepsi bir arada olacaktır ve aklı yok sayacaksa hepsini yok saysın şair en başında. Burada da Necip Fazıl’dan güç alıyorum,
“şiir hissetmektir ama onda dokuzu emektir.”
Bu şiir de emekti…
Kalemin de kıymetli ama her şeyden önce yüreğin ve eleştirinin en rahat adreslerinden benim için biri de sensin. Bilirsin içimi,söylediğim sadece önüme verilen çalışma içindir. Yazdığın bu çalışma gerçekten kıymetli fakat daha kıymetlileri için de çok yazmalısın. Oku dediğimizde hakaret dediler şimdi sana yaz diyorum sen de öyle demezsin değil mi…
Şiiri eklediğinden beri epey bir inceleme yaptım üzerinde.Sana dediğim ''gün gelecek en değerli şiirleri sen yazacaksın'' savımın da bilinciyle...
Şiir herkesçe ve her zaman yazılır ama eğer şiir hissedilir de düşerse beyaza o zaman konuşur okuyanıyla dertşleşir adeta.
Çok eminim bu bir gerçek sesleniş. Satır aralarında bazen yüzünün buruşması var bazen sesinin o ölgün tınısı..
susmak kaybolmuş bir mültecinin isyan sesidir*****
bu bir kalıcı tanımlama ve buna iyi sahip çık derim .Mükemmel bir replik
Gönül zamana ve mekana direnir bazen yürüyen giden ruhları sıyırır ondan. ve durdurur onu. Gardı düşürür yüzü burkar ama hep bir iz vardır gidenden geriye kalıcı bir iz. N e zamana kadar? yerine bir başka iz koyana kadar...
Şiirin tamamında o kadar güzel o kadar sade ve saf bir ses olmuş ki kalemin bunları dilinle söylemezsin belki.İşte şiirin değeri oradadır zaten. Kısık seslere bir sayhadır...
Genel olarak duygu akatarımı hayli iyi ama şiirsel olarak daha iyi bir donanımla daha şiirsel bir planda olabilirdi. Ama zamanla olacak o da. Kelimeler beyninde uçuçacak ve sana kalan onları derli toplu yerine koymak olacak...
mesela;
sana ulaşmak için karıştığım bu denizde karşıma hep ölümlüler çıkıyor göğe bakıyorum gök ölü toprağa bakıyorum toprak ölü unutmuşum insanlık zaten ölü
bu bölüm, burada bir özlem anlatılıyor ve ölüm ardına gizlenmiş tanımlamalarla. ama üst üste üç kere ölü mesela dağıtmış ahengi... Ve sen elbet yazdığın ulaşmayı hedeflediğin için yazıyorsun ama okuyanlar da bir şiir zevki hazzı almalı..Gerçek manasını yine sen bil ama okuyanlar da kendi gerekçeleri için o acıyı, özlemi, hissetsin. Şiir bir yazı sanatıdır önce doğruluğu gerçekliği vs sorgulanmaz ama şeklen şiir yapısına uygun olmalıdır.
Ve bir kere daha diyorum hem kelime haznen, hem hayal_düşün donanımın çok daha güzel şiirler yazmaya aday. Sana kalan daha titiz ve daha özenli bir çalışma...
Güne düşen şiir ve şairini tüm içtenliğimle tebrik ederim.
Üstat, hoca vs bu gibi kelimeler gurur verici belki ama inan ben daha ancak bir karalamacıdan öteye göremiyorum kendimi ki o sıfatları hak edeyim.
Seslendirmeye gelince niye illa üç kere ölü olmayınca iyi olmaz mıydı seslendirme ? Ki şiir okumak için yazılır önce. İyi yazılmışsa zaten iyi de seslendirilir diye biliyorum.
Hadi bakalım o zaman bunu seslendirmeni bekliyoruz dört gözle ... keşke yetiştirseydin bugüne .... Ve hâlâ geç değil:)))
öncelikde desteğiniz , verdiğiniz değer için teşekkür ediyorum.
''ölü '' kelimesinde takılmanısı anlıyorum şiir bir kelimeyle dönmesin diyorsunuz ama ben bu şiiri kendi sesimle seslendirmeyi düşünüyordum ve özellikle o şekilde bıraktım okurken anlaşılmayan ahenk dinlerken daha iyi anlaşılır diye düşünmüştüm
üstat sizsiniz daha dikkatli ve özenli çalışmalar yapmaya çalışacağım...
sevgili li_la... öncelikle şiir için kutlarım, yüreğin gerçeğe ve gerçeğin imge dünyasına uzanışını sezdim şiirde... Herşeyden önce okuyan ve kendini sosyal bakış olarak sürekli geliştiren bir şair sorumluluğunu görüyorum. Toplumdan kopuk, şiir dinletilerine katılan ve bir takım etkinliklerde boy gösteren ve yazdığı üç beş kıytırık şiirle kendini otorite sanıp da buralarda entüllektüel tavırlar sergilemeye çalışanlardan sıyrılıp sosyal bilince ulaştıktan sonra başlıyor şairlik ve dünyaya bakış açımız...
Ülkemizde yaşanan öğrenci hareketlerine, yoksulluğa, polis devleti olma yolunda hızla ilerleyen despotizm simgesi hükümetlere, eğitim sistemine, faşizme, yangınlara, katliamlara, dincilikten nemalanan ticaret girişimlerine, savaşa vs. duyarsız kalan ve kendi bilincinde çözüm üretemeyen şairlik ve yazarlık dünyası mastürbasyondan öteye gidemez.
Seni bu saydıklarımın dışında tutuyorum ve umarım daha nice güzel şiirlerde buluşuruz. sevgiyle...
yine bir şair duyarlılığı ile sayfama renk kattınız , şair dediğin toplum için olmalı , toplumun yaralarını sarmalı kesinlikle katılıyorum size bu konuda.
değerli olduğumu hissetmek gerçekten mutluluk verici şiirin güne gelmesine sevinmedim sizin bu yorumunuza sevindiğim kadar
Bazen şiirleri,şairin yazdığı dışında da yorumlayabiliriz..Şair,başka şeyler düşünmüştür yazarken ama,okur karşısına çıktığında,haklı olarak okuru yorum ve anlayışı ile büyür şiir..Ya da,tam tersi,küçülür.."Sema" isimli üye yorumunu okudum,garip gelebilir ama,en az şiir tadında buldum..O kadar net ve pratik ve özgün yazmış ki,adıma hayran kaldım..Şiirin,orta bölümleri ded,iğimiz,gelişim dizeleri,bu yorum düşünülerek yapılmışsa şayet,bir alkış ve harnalığım da şair için olur..
Şiirin girişi ve finali,bana göre gelişim bölümünden çok daha değerlidir..Bu şiirde de,girişi ve finali çok beğendim..Mükemmel bir giriş,susulan bir yüreğin,artık kalem ile konuşmak istediğini anlatan dizeler..Gelişim süreci yine harika,ayan beyan hüzün ve acı,konuşurken bile,hala susuş ve boğaza düğümlenen şiir altı beslenişleri,feryat figan çağlayan bir gönül sesi..Ve final,tek kelime ile muhteşem...O kadar yakışmış ki takip eden anlatıma,okuru tam da vurarak öldürüyor tabiriyle..Çok etkileyici bir ,son üç dize...
Gönülden kutlarım,çok başarılı bir çalışma olmuş..Saygımla...
Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak. Ceylanı kurtardım avcının elinden ama daha baygın yatar ayılamadı. Kopardım portakalı dalından ama kabuğu soyulamadı. Oldum yıldızlarla haşır neşir ama sayısı bir tamam sayılamadı. Kuyudan çektim suyu ama bardaklara konulamadı. Güller dizildi tepsiye ama taştan fincan oyulamadı. Sevdalara doyulamadı. Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak.
Çok mu abarttım:))
Tamam tamam...
Lillah aşkına soyunsun o vakit ruh-i mücerretten aşk-ı ilahiye namzet canın kendisi yangınında...
Kelimeler kanatır yarayı, bilirsin be şair, insan en sevdiğine susar çoğu zaman, incitmekten ya da incinmekten korkar..Konuşmak insan icadı ne de olsa, acıktığımızda işe yarar; yemek dersin yemek verirler, git dersin giderler, gel dersin gelmezler, sev dersin sevmezler..:) Ama aşk bu dilden anlamaz be şair..Yüreklerin dili başkadır, öyle bir susarsın ki susadığını anlarsın aşka ve konuşmaktan duyamadığın insanlığını anlarsın..Çok büyük bir keyifle okudum şiirini sevgili Li_la, çok ama çok sevgiler..
Yaşadığım coğrafımızda ilk kar serpinteleri düşerken şiirinizi okudum bu ikilemden ikiz duygulara gark oldum. Her ne kadar susmaklar varsa da şairin içsesleriydi aramaya dair tüm sesler.
"denizlere karışıp sana susmaktan yoruldum yakacağın feneri bekliyorum limanına sığınmak için
nerdesin"
Güzel, içten ve etkili bir şiirdi, yüreğini selamlıyorum.
li-la hanım, tarihi bir perspektif içinde ele aldığınız "sevi" şiirinizdeki duygu yoğunluğu dinsel motiflerle desteklenerek oldukça başarılı bir şekilde vurgulanmış..Şiir akıcılığı ile de dikkat çekiyor.. beğeniyle okudum.tebrik ediyorum.
İlginç... Güzel tasvirler var. Böyle kendimi bir sahil kenarında pek yalnız hissettim şiiri okurken. Hani evden uzaktaymışım gibi, yol arıyormuşum gibi... Tebrik ederim.
asanın kaybolması ----- mucizeden ümidi kesmek kılıcı almamak -------- güçsüzlük Züleyha'nın kalemini almak --------- şair işi ve yer gökle birlikte ölü insan. Belki de az insanlık. Hani farkındasızlık. ve yakılması beklenen fener(umut)... Elbet kahve falı gibi incerlenmez şiir.Fakat semboller ve tavırlar dikkatimi çekti açıkcası. Şiirin hikâyesi ve dilinin akıcılığındaki rahatlık hoştu. Bunun yanı sıra duygusal haller hakkında fikirler verdi biraz biraz.
Çok sevdim.
Sema Enci tarafından 12/13/2010 12:38:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
şiirinde tarihle, bugünü içine sindirmiş. aşkıyla kıtaları yakacak cesareti bulan. ancak umutlarında beklentisi kırılan. seven kocaman yürek. sevgin ve kalemin her daim olsun. sevgi ve saygılar sunarım.
Bir kitap açıyorum senin kütüphanenden tarihe bir bakıyorum şöle inceden ne sevdalar var değil mi içinde ne kan ne savaş ama yinede yeşeriyor çiçekler onlara su olsun kan farketmez oda sular vampir çiçekleri sende içtin ya kana kana kanımı son damlasına kadar
Saygılarımla..