ALATURKA AHMET
Kızımız Cennet, Belçika’da doğma büyüme.
Ancak iki üç yılda bir gidiyor köyüne. Oğlumuz Ahmet, Türkiye’de berber çırağı. Avrupa için bırakacak usturayı tarağı. Seksenli yılların başı, bilinmez kader, yazı. Ahmet’in istediği Cennet; öz amcasının kızı. Konu izdivaç ya, büyükler girmişler araya. Düğün, vize derken Ahmet gelir Belçika’ya. Cennet, her Allahın günü üç saat çalışmakta. Garip Ahmet ne yapsın, Belçika’ya alışmakta. Ahmet, arada bir kaybolur; evden gider. Cennet, biraz gerilir, durumu merak eder. Meraklansa da “ya sabır” demektedir Cennet. Bunun sonu gelmezse Cennet geçirecek cinnet. Cennet: “Yeter artık Ahmet, iyi değil bu gidişin, Bir derdin varsa, bilmeli bunu elbet eşin.” Önce cevapsız kalır Cennet Kız’ın sorusu. Cennet “bekle” der, çıkar bunun kokusu. Sorular ısrarlı! Ahmet suskun, yere bakar. Ve nihayet ağzından “camiye” lafı çıkar. Cennet: “Cami sır mıdır, izin mi vermedik, Evde hiç seni namaz kılarken görmedik.” Ahmet: “Namaz anlaşılmasın, cami dedimse, Bu apayrı bir durum apayrı bir hadise.” Alafranga olunca evdeki bu tuvalet. Ancak alaturkada rahatlıyor bu Ahmet. Alafrangada def i hacet değil marifet. Tam anlamı ile yapılmıyor ki taharet. Bunu duyanca Cennet kahkahayı patlatır. Bu olayı herkese, çok geçmeden anlatır. “Alaturka Ahmet”tir, Ahmet o günden beri. “Alaturka” ileri ve “Alaturka” geri. Ahmet’in alafrangada ağrır olmuş dizi. Ahmet bağevine de yaptırmış bir jakuzi. HAKİKİ KABAKÇI |