HAMDULLAH HAMDİ ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)Dil şakıyan kekliktir, duy! Sesi dağlar döşer Tarihin sahnesine, üçler beşler yediler Allah dostu erenler, nice yarenler düşer Birisi daha geçti, geçer bak çelebiler …Bin dört yüz kırk dokuz yılında ….Doğduğu yer Bolu’nun Göynük kasabası …..İstanbul’un manevi fatihi ……Akşemseddin hazretleriydi babası Osmanlı âlimlerinden Hamdullah Hamdi Çelebi Akşemsettin oğulların, sevgili küçük kardeşi Hazreti Ebu Bekir’e ulaşır soyu nesebi Devrinin öncülerinden, âlimlerinden ündeşi Babası seviyesine çıkmak bilginlik payesi Hayırlı bir evlat olmak, her şeyden önce gayesi ‘Muhammed Hamdullah Hamdi’ diye bilinir künyesi Yedi kat gökleri delmek, hakka varmak nihayesi… Babası Akşemsettin özel alaka verdi İlimlerden bin ilim, güzel ahlakta derdi Bildiğini önüne, hem ki ardına serdi Kalanı bulsun diye, ufkuna yol gösterdi * İlk Ve temel Eğitimini Alırken babasından Baba sevgisi alıyorken Dünyalık sevgilerin en hasından On Belki de On iki yaşı Hayatının baharı Fani ömrünün daha başı Babasının vefatı üzerine Dökülmüştü, damla damla gözyaşı… Son Görevde Hüzün yüklendi Titreyen sözlerine, Yeni siyahlaşmakta olan Kaşları birbirine kilitlendi… * Sen ki benim babamsın, yolum gösteren elsin Osmanlı devletine, kapılar açan dilsin Rabbim cümle kullara, sonsuz hidayet versin Gösterdiğin hak yolda, ruhum göğe yükselsin …Dediği babasından yetim kalsa da ….Maddi ve manevi zorluklara düçar olsa da …..Her şeye rağmen ……Mükemmel bir tahsil almayı başardı. Yaşanacak günlere göğüs gerdi sağıyla soluyla Hizmet etti insanlığa, mübarek eliyle koluyla Âlim, arif ve şair olacağını keşif yoluyla Babası Akşemseddin çok önceleri haber vermişti. …Babasının öngörüsüne erişmeye ….Yüzünü kara etmemeye …..Tüm emeğini çabasını dermişti. ……Din ve fen ilimleriyle …….Edebiyat ve şiirde söz sahibi oldu ……..Kendine has ve özgün diliyle… Bursa da eğitim vermekte olan ilim yuvaları Çelebi Sultan Mehmet ve Yıldırım Beyazıt Hanların Adlarını taşıyan güzide medrese mekânların Müderrisliğinde yapmıştı tasavvuf inzivaları …Mesnevîleri hazırlamaya buralarda başlamıştı ….Aşkın dehlizlerinden çıksın diye …..Ufukların dalgalarını denizi taşlar gibi ……Kalemiyle diliyle, gece gündüz taşlamıştı…. * Mirasyedi ömrümüzün, içinden gelip geçerken Haylaz vakitleri bırak, hayat felsefeni danış, Gönlümüzde yankılanır, yankılarıyla aldanış Güneşli bahçelerinden, geçelim daha yol erken Mahşerin atlısı gibi, gelmesin peşlerden hüzün Hangi yana kaçsak da, varışımız yaratan yar Bize o rahmandan başka, gideceğimiz her yer dar İlahi mabudu aşka, varmaya yaş dolsun gözün Yaşamın tam ortasında, duaya dursun hep diller Nur ışıklı gecelerde, sonsuz aşkları koyarak Zikirler yükselsin arşa, özlemle tespih sayarak Vuslat gününe varmaya, yansın kalplerde kandiller Gönül derinlerimizde, karanlık düşler gezerken Kendimizi kandırmayıp, biz bize gelelim erken * Aşka Gelelim Dercesine Kendini verdi, Tasavvufa girdi. Özünde yetişmeye Yanıp yanıpta pişmeye, Gönlü gönlünü yercesine; Rabbin dostluğuna erişmeye, Bilimlerde seyyah olup gezmeye, Sevda sarnıcına koşmaya başladı. Bir gece Rüyasında Gerçek gibice, Babasını gördü. Sebep oldu aldığı Bu rüyasındaki özlü Ve yol gösteren nasihatler Görünmez âleme seyahatler Onun inzivaya çekilmesine… Hızla tükenen kısacık ömürde Sevdaya hızlı koşmaya başlamasına… * …Sebep oldu. ….Babası Akşemseddin ona; Ahret hazırlığına artık koşulmasını Gönülden alçalarak cana doyulmasını Bunu içinde hemen yola koyulmasını Hemen de Kayseri’ye tez ulaşılmasını, …Şeyh İbrahim Tennüri’ye varıp ….Teslim olmasını nasihat etmişti. …..Hamdullah Hamdi Çelebi, rüyasından uyandığında ……Adeta kendinden geçmişti, …….Bu rüya gönlünün daha çok yanmasına yetmişti. Kayseri’ye gitmek için, hazırlıklara başladı. Yolculuğa çıkmak için, gönülden anı taşladı Tam bu esnada aniden, Tennüri Bursa’ya geldi Hamdullah Hamdi Çelebi, emrine koşmayı bildi …Babasının nasihatine uyarak ….Hemen sohbetine teslim oldu. …..İbrahim Tennüri ona dönüp; ……‘Seni bana gönderen, beni de sana gönderdi’ …….Dedi ve Bursa’ya geliş sebebini müjdeledi. (H)amdullah Hamdi Çelebiye K(A)yseri’ye hemen gitmesini He(M)en kısa bir müddet sonrasında Ken(D)isinin de oraya geleceğini söyledi. Sorg(U)lu bir ömrün geçen hikâyesini düşleyerek Zikir(L)i sözlerle dilini işleyerek Lütfey(L)e bize de inayetini ya rab diyerek Hamdull(A)h Çelebi şöyle bir kendince titrer derinden Ben derga(H)ına kor ateşler yağarken (H)em Kayseri’ye ulaşılmıştır tez elden V(A)rlık kendini inkâr edemezdi, edemedi ezelden Tü(M) güllere ve gülmelere bedeldi bu sevda Ham(D) ederek yaratana, koşarak güler şahı peşinden Hakd(İ)nin tebliğcisi, efendiler efendisinin izinden (Ç)alışarak hocası İbrahim Tennüri ile birlikte D(E)rsini bir tamam eyledi, Bi(L)erek hizmet ve sohbetini canına minnet Tev(E)ccühü ve terbiyesi ile olgunlaşıp kazanarak zihniyet Bile(B)ildi elbet, ilim ve irfanla dolmayı Bileb(İ)ldi elbet onun halifesi olmayı… * Hocasının izni ile Göynük’e gelerek yerleşti Belki de özüne şimşek çakan uğurlu sayı beşti Kül kendi zerrelerini, gizleyemez olmuş gönülde Yazmaya özlemler, kâğıda mürekkep aşkı depreşti …Türk edebiyatında batı Türkçesiyle ….İlk defa yazdı beş adet mesnevi hamse …..Hamse beşleme demektir budur hadise… ……Değişik konularda beş adet eser …….Divan edebiyatı şairlerinin hangilerinde var ise ……..O şair ki; hamse sahibi, önemli bir şairdir. ………Beş ayrı eserin bir araya gelmesiyle oluşan ……….Büyük ve hacimli esere verilen addır hamse… Hamsenin Divan Şiirinde önemli bir yeri vardır Daha değişik bir ifadeyle söyleyecek olursak Bir ifadenin sesli haykırışıyla söze durursak Sözün anlamı okuyan dilin anladığı kadardır …Özünde hamse; ….Divan şairleri tarafından …..Mesnevi şeklinde yazılan ……Beş kitaptan meydana gelen bir takım demektir… * Mesnevîleri arasında en çok En çok Yusuf ve Zelîha’sı beğenildi Beğenildi Leyla ve Mecnun da dahası Dahası meşhur etti onu bu ikisi İkisi ve diğer eserleri kendi zamanında Anında ve sonraki zaman ve asırlarda okundu. Dokunda dudaklarda nakış nakış, ilmek ilmek Bilmek ve söylemek gerek özellikle Özellikle Yusuf ve Zeliha’sı en güzeli En güzeli kabul edildi o zamana kadar yazılan eserlerin Eserlerin dili ve üslubu bakımından * Bu eserinin Ön söz bölümündeki Saygın babası Akşemseddin’i veli İle ilgili Bir menkıbesindeki Gerçek olayı Şöyle ifade eder: * Gökyüzünde yıldızlara, turnalar uçar giderdi Akşemseddin hazretleri, her zaman şu sözü derdi, “Şu benim küçücük oğlum Muhammed-i Hamdi yetim Şu benim Rabbimin son ki hediyesi bidayetim Zelil kalmasa şu mihneti, çokça dünyadan göçerdim Vuslata çağıran ilahi şerbeti, hiç düşünmeden içerdim” …Diye söylenirken Hamdi Çelebi’nin babası ….Valide sultanı babası Akşemseddin’e dönünce …..“Göçerdim dersin durursun, ……Ama yine de göçmezsin” deyince… …….Akşemseddin Hazretleri “Göçelim!” buyurdu. Göynük kasabasına yaptırdığı mescide Girip çocuklarına, vasiyetini yaptı Sonra yakınlarından, helallikleri kaptı İçten bir his ve sesle, çağıran sese gide …Ve Yasin suresini okumaya başladı ….Sünnet üzere yatıp …..Yanına da iman ve Salih amelini katıp ……Ruhunu Hak teâlâya teslim eyledi… …….Zikredilen manzumenin ilk mısrasında ……..Hamdullah Hamdi çelebi, ………Babasının bu kerametine işaret eyledi * Edebi sahada, ortaya koyduğu Şiirsel mısralarla geceyi okşuyor Yazarken büyükte, bir haz duyduğu Manzum eserlerle, her beyit coşuyor Bir söz sağanağı, dudağa bal şerbet Sözün başı Allah, tamamı şahadet Dünyada kullar ki tutar kısa nöbet * …………………..On beşinci asırda ………İlim, irfan ve edebiyat dünyasının …………...En seçkin şahsiyetlerindendi… Özellikle edebi sahadaki otaya koyduğu Manzume eserlerle tanınıp ahalinin duyduğu Zamanın İslam kültürü ve irfanına hep uyduğu Pek samimi bir şekildeki bir üslupla aksettiren ……Sayılı ve seçkin bir Osmanlı münevveriydi… Yaş süzülüp gözlerinden ıslatırken yanaklarını Dökülüp önüne, insanlar saçlarını seyrederken Sayarken teker teker, sona yaklaştıran aklarını… Derken bu gelen sonun başlangıcı bize geldi erken …Hamdullah Hamdi çelebi ….Babasının tabiriyle Muhammed Hamdi çelebi …..Hayatının sonuna kadar hep münzevi yaşadı… ……Umumiyetle eserlerinden kazandığı parayla …….Geçimini temin ediyordu ……..Tutumlu oluyordu, ………Özen ve itinayla * Tepelerden derelere, sular seller çağlıyordu Ebeveynler bebelere, dilim ekmek yağlıyordu Aşık Hamdi çelebiyse, aşka yürek dağlıyordu Ömür dediğin şey ne ki; sanki gün sağılıyordu …Bir ara Anadolu’ya gelen ….Meşhur Abdurrahman Cami ile görüştü …..Onunda sohbetlerinden istifade etti. …...Eserlerine ondan aldığı feyiz de aksetti ……İzi düştü …….Özü düştü …….Bakışının gözü düştü… Cami’yi taklit etmiştir, diyerek tenkit edenler Susuz kuyuya kovayla, koşar adımla gidenler Sisli dağlarda kaybolan, arayıp bulunamayan Kurtların yemiş olduğu, kara koyunu güdenler …Olduysa da normaldir, ….Bakıldığında eserlerindeki tasvirler orijinaldir …..Okunuşu pek lezzetli ……Kendi şahsına formeldir…. Almış olduğu derinlik ve genişlik muhtevalı Din, felsefe, tasavvuf kültürü ve edebiyatın Potasında tam pişerek, her hatıra bir gül dalı Olarak olgunlaşmıştı dolmuştu gönlü Ferhat’ın …Ve eserler telif etmişti. ….Mesnevilerinde dini ve ahlaki konuları …...Tasavvufi olgu görüşleri sunuları ……Ve incelikleri pek güzel bir üslupla işlemişti. * Kutlu sevdayla Sarılmıştı Çelebi. Eş değer ayla Kendisinin edebi Eserlerinde Az da olsa bulunmaz Yapmacık üslup Ol deyince olunmaz Ara ki; yoktur Ara ki; bulamazsın… İstersen ara! Ara mumla, çırayla… Pek kıymetlice Bir kültür yadigârı Kopsa fırtına Hep var olup vakarı Sen fıtratına Sunmuştur edip, varı… * …Hamdullah Hamdi Efendi Gül yanaklı gül yüzüne, indirir gökten ayı Dilinden eksik etmeden yaratanına duayı Bin beş yüz üç senesinde, arzın Göynük diliminde Son nefesle bir kez daha, koklamıştı son havayı …Arzı terki diyar ederken ….Güler yüzle selamlamıştı, can alıcı meleği …..Melekte onu selamlar, vuslata ererken… Babası teninde vardı, ona meyil, aşk tortusu Bu sebeple vardı diye, ondan ayrılık yortusu …sebep bu olsa gerek, ….Muhammedi yetim dediği küçük oğluna …..Daha bir sevgiyle dolsa gerek… Aynı yere, aynı il’e, aynı atan gönüllere Babasının bulunduğu, kabre yakın bir kabire …Hemen yanı başına defnedildi. ….Yolu yol, istikameti ve tasavvufi inancı …...Mer daim murat edildi… Ondaki tevazusu, görün başındaki taç Alçak gönüllülükle, hoş görü denen ilaç Sabır denen olguyla sevgi yok kişiden kaç Nice hekimler bile, her zaman buna muhtaç Sözün konusu aşk ise, ne yürekleri yandırır O badeden içenler, susamış gönlü söndürür Sevdayı çeken gönülde, hasretse başı döndürür Kişi serapta görüp de gözün özünü kandırır Hamdullah Hamdi Çelebi’nin bilinen eserlerinden ‘Yusuf ve Zeliha’ ile ‘Leyla ve Mecnun’u söyledik ‘Tuhfet-ül Uşşak’ ile ‘Kıyafet Name’ eserlerinden ‘Mevlid-i Nebi’ ve Mecâlis’üt Tefsir’e söz eyledik …‘Ahmediyye’ şiirlerini ihtiva eden ….Divan-ı edebî eseriyle ….Tasavvufla ilgili ‘Risale’sidir bir diğer eseriyse Divanıyla ve mesnevileri, yazma halinde olup Her birisi, el emeği, göz ve gönül nuruyla dolup …Henüz basılmamıştır. ….Mesnevileri gazel ve kasidelerine bakınca …..Sade ve güzeldir, anlaşılır okuyup dile takınca ……Ancak; menkıbe ve kerametler sahibinin bu eserlerinin …….Hala kıymeti anlaşılmadı beki de; …….Kitap haline çoğaltılarak çokça basılıp, ……..Gözler önüne asılmamıştır. Yûsüf ü Zalîha mesnevîsinden bir gazeli Sunayım ben size kendi dilinden en güzeli: “Kâlû belâ’da ekdi çü tohum-i belâ-yı aşk Bitürdi âb-i derd ile ben bî-nevâyi aşk Çün hâsıl etti döğe döğe harmânımı derd Bir demde hâsılım yele verdi hevâ-yi aşk Gönlümü âşinâ edeli derd-i yâr ile Bîgâne etti bana kamu âşinâyı aşk Benden selâmı kesdi, selâmet çûn eyledi Dest-i melâmetiyle bana merhabâ-yi aşk Kalmadı gözde hâb eseri, doldu âb ile Bilmem ki âkıbet nidiser mâcerâ-yi aşk” Feyzullah Kırca Akbaşlar Köyü / Dursunbey |