Şemaşk ile sızlayan her yağmur yeniden ıslanmaktır yeniden ıslanmak iliklerim eriyinceye ihsan alnımın kızıl gülü sevgilim ne vakit söz can olsa bülbüle yeryüzü baharını tasarlar ne hazindir ummazsın dirilişini ömrün budaklar arasında çürür henüz çiğ düşmüş gonca güller de ihsan o zaman, nehirler utanmalıdır çölden aykırığından yağmurlar sızar bir duyu anlamını yitirdiği anda incelir ne etsen durulmaz ihsan gözbebeğinde sızlayan hêşin çıralar da ölür büyük nehirler durmaz sürgündedir iki yaprak ağırlığından morarır elleri güneşi karıp geceye kandil tuttuğu zaman yürür. uzun gölgeli düzlüklerde sudur sudur gök suyunda uçurumlar paklayan ey düşüncenin safirden bukağısı iki gözüm sevdiğim cam hamurunda billur tortularını soğutabilir insan ne köprüdür yerkabuğuna, ne yoldaş. ne han sade yol. dön dönebildiğince gittiğin kere ihsan can küresinde kamçılandıkça gönül yedi kat dibe iner yedi kat yükselir nazar azar dikenlerin ilenci, yadsınmaz elbet acıtır çıldırasıya kendini kendiyle yakar aşka rengini veren su, burcunda asılı şem damlar şakağından göğün avuçlarını sıcak tut, düşmesin gülün sinende burgaçlananırken derin çağlayık efkâr, lâtif güllere yaraşır güller de sana ihsan |