Lisanı edep eyler, dert ne müşkil bir keder!Niye miskinlik sinemde bir sarhoş misali kah ayılır, kah uyur kalır Gün, ay, yıl geçer, aklım bin hüzün ile zafiyetleri bir bir seçer, lakin neden keder Nedir arzum, dinmeyen sızım, emelin sadrında ki sancım, kim bu nefsimi temizler Ne aklım hakkıyla erer, ne idrakim ruhuma bir deva bahşeder, pek hicranla birader Ceddimin çektiği çileler niye ahvalimin vecdinde bedelleşen sefere dayandı Ne izan kaldı, ne mana ruhun şadında sultanlaşıp, aşkın süruruna elhak kandı Arlanmak insan için ne mümkün olan bir adabı meziyet sayıldı, nefs uryan kaldı Neler vermezdim ki, ruhumun esaret altında figan etmesine elan gözmü yumardım Dinmeyen bin hüzün ile bu feryadımı sükutun sahrasında gözyaşına boğardım Kaybolan ne varsa, ilim, irfan sahibi olmak için, yozlaşan sığınakta boğulmazdım Ne buharanın namı kaldı, ne fıkıh meclisleri irşad için, nefeslerin aşkına bırakıldı Neler bu maksadın dışlanmasında bir son duraktı, seküler olmak için bir şartmıydı Sanki bir akıl sır ermiyor, kalpler sahibine neden pervasızlık için sancı zerkediyor Gönül dilinde şehredilmeye muhtaç olan o hakikat aşkını ayan şekilde perçinliyor Tezkiye edilmeyen nefs bu realiteyi ne kadar biliyor, baheleler içinde niye gizliyor İrade acze düşüyor, akıl murakebeyi unutuyor, dil abesle iştigal ederek sergiliyor Ne söylersem illa kendime söylemeli ve vicdanımla hemhal içinde nefeslenmeliyim Kimseye bir helal getirmeden ve acziyetimle ilim meclislerine gönlümü vermeliyim Ne kadar bizarlığım varsa, sabır ve kanaat gerekçesiz olmayan sadıksa bilmeliyim İşte o vakit, emelin peşinde çırak olmaktan feragat etmeliyim, umutla gitmeliyim Mustafa CİLASUN |