Halk Otobüsü...
Bir sabahtı bir sabah
kaldırımlarda öyle uzarken hayata erken başlamama değilde geç kalmışlığımla kaldım geç o gün ilk defa... sonra el kaldırmamla durması bir oldu otobüsün ağır bi sarımsak kokusu genzimi yakmaya başlar otomatik kapının açılmasıyla ulan kim yedi sabah sabah bir tencere (paça’yı) şimdi hadi ne halt yediysen yedinde peki bu kadar insana revamı... diye içimden söylene durdum. kahretsin, üstelik daha kahvaltı bile yapmadım... . içeri ana baba günü kimin eli kimin cebinde misali derken şöför; lütfen arkaya doğru ilerleyelim lütfen... arkaya doğru ilerlerken tabanlar otobüs yeniden yolcu almak için duraklar yolcular hep bir ağızdan ne yapıyorsunuz şöför bey, üst üste dizdiniz bizi nerdeyse... şöför: umursamaz bi edayla, e olacak o kadar sonuçta bu bir halk otobüsü unutmayın... kimseden ses çıkmaz ve son binen yolcuda nasibini alır kokudan yüzünü ekşitmesiyle... ellerinde bir tomar defter ve kitap yığını bulunan bir kadına takılır gözlerim o an kalabalığın içinde... ve ilk defa yüreğim alışılmışın dışında bir hızla atmaya başlar tam yanına biraz yaklaşayım derken birden bire ne olduysa ortalık karışır ve otobüs durur... yan kesicinin biri yürütmeye kalkışmış meğer bir yolcunun cüzdanını, tabi hemen farketmiş yanında ki kalabalık kapının açılmasıyla soluğu başka sokaklarda almaya başlar hırsız... ve yolcular yeniden homurdanmaya başlar otobüsün hareket etmesiyle. tabi o arbade de kitaplar, defterler ayaklar altında... tam toplamaya yeltenirken göz göze geliyoruz iki ayrı dünyayı temsil ederekten o an konuşmaya başlasam hani saçmalayacağımdan değilde dilimin beni anlatamamasına dem vurdum... ya da bir kitabın başımda paralanmasından... gözlerim belki bir şeyler anlatır diye bir daha bakmaya çalıştım, doğrultup bakışlarımı. ama durakta inecek var diye bir ses birden yankılandı beynimde tam inmek üzeriyken son bir bakışla hoşçakal der gibiydi gözleri... hoşçakal. inmekle inmemek arası bocaladı biraz ayaklarım otobüs yola koyuldu bile... ve geride eğzoz dumanıyla uzayan bir asvalt... oysa şimdi ne o genzimi yakan sarımsak... nede işten kovulma gibi bir korku yalnızca bir şeye odaklanmış gözlerim yalnızca bir şeye koltukların altında unutulmuş bir resim gömleğimin cebinde bulur kendini kalbimin tam üstünde şimdi... söför bey inecek var, dururmusunuz lütfen ! şöför; dostum zaten burası son durak istesen de istemesende inmeye mecburuz ikimizde... ve son söz değnekçilerde ... Aksaray, Aksaray Aksaray... devamına.... |
begeniyle okudum
yüregine saglik degerli arkadasim
sonsuz saygimla selamlarimla