Senin o Kokuna Yıllar Öncesinden Gelirimsöyle bana düştüğünde düşüme ne yapmalıyım nereye sığınmalıyım sağanağından sen dün bir başka bu gün bir başak garip narçiçeği gözlerinde çakan kıvılcım alevinde kaybettim diye kendimi yangınlarda mı bulmalıyım yıllar önce bu gün bir ikindi vakti düştüm peşine tarlalarımızın hududunda boy boy dizili iken selviler yıllar sonra şu an tarlalarımız aç selviler yok kim bilir kim ısındı dallarına serçeler başka mesken buldu yuvalarına her sabah sevdana yorgun uyanıyorum kıraç bedenimde tomurcuğa durmuş ellerinin izi yanaklarına tomurcuklanan kırmızı bir gülden bir çiğ damlası düşüyor dudaklarıma oysa ne dudak çatlamıştır susuzluktan ne açlık vardır saçın kokan çiçekten öteye ama nedense bu diyarda aşka bu denli cömert değildir bedenler ve her davetten boş döner bedeninden alacaklı eller beni içine mi çekiyor bu girdap ondan mıdır unutkanlığıma dek gelen her çağrın ondan mıdır balı tuza tuzu bala katışım o esmer dudaklarında resimsiz akıyor sular bu diyarda direngensiz simalar sevimsiz geliyor artık sulara sözler taşınmayacak kadar ağır geliyor rüzgâra duyamıyorum sesini rüzgâr da su da tenin de küs bana oysa tüm yaralarım kanıyor hala rengini vermek için sevdaya unutkanlığıma denk geliyor her çağrın duymuyorum sanma eksik kalan her söz acımdandır bakma yitik cümlelerime senin o surlarla çevrili yüreğine gedikler açıyorum hüznümden her tadı eski ve tükenmiş bilincimden gel git ler yaratıyorum yüreğini benden kaçırdığın ıssız adalara ölsen peşinde geleceğim bilesin ki ölüm sevdaları tükenmişlere davetkâr yaşama güdülerimiz ve aşk bu davette izdihama neden olmayalım diye verildi bize her gidenle yolcuydum tutunmasam sevdana birde gözlerine bakabilme arzusuna susuyorum kin bile tutamıyorum bu belirsizliğe yine de gelmeyecek sevgiliye paydaş edilmiş yürekle beklemenin sancısı dinmedi pas renginde yağıyorken yağmurlar avuçlarımda yokluğundan arta kalan bir yangın ciğerlerimde kor gibi yanan sana dair bir çığlık var gelir diyorum bir az daha sinsin kokusu yalnızlığıma sabır diyorum belki yokluğudur anlamlandıran düşlerimi ama birden bir ses yırtarak ciğerlerimi gel diyor gel ağaçlara rengini geri ver suya sesini düşlerime elbiselerini kuşlara tüylerini isteğini dillendiremeyen çocuğum ağlamaklıyım bir kemen ezgisi gibi derin bir of kenarından çayımın siyahına çocukluğumun ürkek gecelerine bir görün beni üryan koy dolunaya giydir gülüşünü geceye gözlerini o türkünün bıraktığı yerden endamını toplayayım bulayım seni ne olur dinlemedin bilmiyorum sarıp sarmalayıp sana gönderdiğim o türküyü ve sen dinleyip de düşlemedin düşlerimdeki beni gözlerimi görmedin yanın başında her hali ile oysa ben nasıl da bilirim bir haldır gözlerin tuhaf ayak basılmadık vadidir sincap sekişli cin amanoslar da kaçak ucu sivri bıçak oyar yüreğimi acılarca oysa ben nasıl da bilirim bedevi çadırlarında sevdalara vardı varacak çocuklara anlatılan bir öyküdür güzelliğin sağanak yağmurlarda kuyulardan çıkrıkla çekilen o çiçekten damlayan su ya benzer bollukta da aranır yoklukta da onsuz olmaz yaşam soluksuz olur da sevda sensiz olmaz gel böylece dur ne söz söyle ne bak ne de gül gözüm saç görsün gözüm yüz gözüm el ayak görsün özlemişim seni görmeyi her akşam çocukların uçurtmalara yüklediği birkaç yıldız ve yüzün geçer geceden ürperirim o sağanak bakışlarından kaçacak yer arar soluğuna dek gelip ezilirim ne bir mum yak karanlığa ne sesine ses ver senin o kokuna yıllar yıllar öncesinden gelirim hasretindeyim bir bilsen beklemekle geçmiş kaçıncı bahardayım bir bilsen kimlere aşk taşımaktasın güzelliklerinden 2006-12- 02 |