SEBE MELİKESİNE İTHAF HÜDHÜD VE BAŞKA BİR ÜLKEey hüdhüd sebe’nin hududuna vakıf çoğul başlı gizem yüreğimi sırça sarayın şeffaflığında tut ateşi uzat baruta yanılgımı hatırlat ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasa yahut ... ve ölüm; hiç gitmeyecekmiş gibi duruyordun oysa kurusun diye hatıralarıyla şiir kitabına sakladığın papatyalar gitmeyecekmiş gibi duran bak’şın arasında ölüyormuş gibi kurudular şimdi Süleyman duydu ne konuştuğunu karıncaların ve güldü ölüm meleği yazılanı getirdi yalnız kuşlar karıncalar boyun eğdi tedirgin ... ve ayrılık; aşkı hiç konuşmadık/anlatmadın ve sen aşıktın gözyaşlarımızı yıllanmaya bırakmak için yol alırken mahzenlere aşık olduğunu meze yaptık ağulu itiraflara deniz kenarındaydık aylar aylar önceydi önce sen zehirledin kendini akrebin aşka intiharında sonra ben kestim yeminli yasağımla bileklerimi söyleyemediğim o an içindi/ bildiklerimi karıncaların konuştuğunu benimle gümüş eriten ustaydı sevdiğin ve kanatılmış sevişmelerinde kadınlar kanatlıydı gövdesinde sakladığı mor kesikleri nasıl anlatabilirdim ki. .... ey meczup! ayrılığa dair türkü söyleyeceğim telleri kopuk şu sazından içli bir "si" alabilir miyim bağıracağım fazlasıyla ... ey ağaç kurdu ey evini yiyen kurtçuk bana yıktığın duvarın adını söyle harnübeden bir baston yaptıracağım ki öldüğümü anlamasın iblisin günah toplayıcıları sevindirmeyeyim zamansız gidişine sevinecekleri içinde tasa verici şey bulunmayan gün bu dünyada yaratılmamıştır halbuki cennete iki bilet dilesek/ süt ve şarap ve yazmaya harcanmış nasırlı dirsek... .... tını değil bu meczubun notalarında saklı çığlık seni ebruli yalanlarıma gizlediğim annemin barçêmk kuşuyum şimdi /bütün kadınları hatırına affettiğim kadın/ çağrındaki çaresizliğe geldim ey gidiyorsun oysa tüylerimi döküyorum kuştüyü yatağın olsun diye O gün bu gündür güneşe yasaklıyım mağaralarda mahsur üstsüz bıraktığın kuşlardanım Çıplak ve huzursuz ve kaç çocuk öksüz kalacak yetimliğine ağ ördürdüğün kaç sabi daha /Sahi benim masalım hangi mektepte okunacak/ ... sen hep zamansız ayrılıklar yaşattın bize lehv-i mahfuzda yazılmış bir kaderdi sanki ne zaman gitmeyesin diye ardına takılsam, etime batan tırnak kanatır yüzümdeki gülümsemeyi izin kağıdı alamadım geç kaldım hocam fetret; sadece sen gittiğinde tuttu yakamı. kahramanlık şiiri değil bu davudi bir ses inmez mikrofonlara dur yolcu! -kafesteki kuşun haykırışı- kendini öldürüyor bir serçe ve puhu! bilmeden kanattığın bu yürek tek taraflı aşkların mezarlığıdır / sevmesen de hürmet et koşulsuzluk ve merhamet geçerken avuçlarını aç dua et ellerinde can çekişirken imlâsız kelebek ... ve kurbağa; bir zıpladı ikide çakıldı beton etkisindeki suya çekirge benzetmesidir bu bilirim yine de bu masalı ben yazdım kurbağa bir zıpladı ikincide bastı faka rû zaruretten kızardı kanatarak ünlemi tavşanlar annemden kalma kaplumbağamı çaldı bu masalı ben yazdım bilirim beğenmezsin diş ısırıklarında yırtılmış met-cezirler ülkesi kaldı kirli ve mezartaşlarını andıran yüreğimden vurulduğumda -bir nazarla- senin günahsız ellerine düşecektim ki beni sebe’nin melikesi tuttu yemin ederim. bu masalı ben yazdım senin tahtın böyle miydi Belkıs yazdığım masal olmasaydı eğer vallahi sen giderken peşinden gelecektim. .... ve dostluğa dair, iki sevgiliden biri senin tarlamızı ikiye böleceğim ortasından senin payından taş taşıyacağım payıma sen başımı hakime bırak kefilim kurtarmaya git altınlarını ve gümüşlerini olur ya gecikirsen ben boynumu ipe vereceğim insanlık da öldü demesinler deyu ve son için başlangıç; ölüm meleği bilirim sen sadece yazılı olanla gelirsin harnûbeyi bulacak kadar bana da müsaade etmez misin... A.Yavuz YAVRUTÜRK |