“ karadut’um ” doğaç,
*Yalnızlık sanısıyla *
kendine yetme becerisiyle övünse de insan bana senden başka kulağı açık kimse olamadığı sanındayım. gelir gelmez öyle bir yere oturdun ki herkesi dinlemede ve kendini dinletmedesin. sence de ‘çokluk’ ‘tekliğin’ perdesi mi dersin? seni bir günlükken “ilk” gördüğümde bir araya gelmiş üç buçuk kiloluk et yumağı gibiydin kıpırdadığın o ilk anı kimse bilmiyor ama *doksan* yılının tam da öğretmenler gününde “ilk doktorun” kalp atışlarını dinletti “ilk” duyuşumdu bu seni. Sonra iki günlükken yıkanışını izledim; her ne kadar dokundurulup baktırılmasan da kararlı sahiplenicilerinin ellerinde her yanından sular akan bir kurbağaya benziyordun. şimdilerde hangi şekildesin bilmiyorum ama seni çok sevdiğimi sanıyorum ve yaşamanı istiyorum; çünkü kıramadığım benliğim senin en büyük sebebin. bir şeylerin sürekli içime aktığı şu günlerde artan kendim olmaktan pek emin değilim bir çok şeyin anlamsız göründüğü bir ‘an’ olur ya işte tam ‘o’ nun ortasındayım yarın ‘bugün’ nün içindeyse şimdilerde yarınıma yarınımın nesnelliğine bir belirsizlik noktası konulmakta seni sevişim ‘kanım-canım’ olman lafazanlığından kaynaklanmıyor bilesin. sevdiğini kim olursa olsun tensel ve belge yakınlığından ötürü sevmemelisin tensel ve belge-sel yakınlık zamanla iç içedir görecedir sevenle sevilen arasındaki bağ göreceliği kaldırır sen kişilere değil bu ‘ara’ ya dikkat et bu “araya ve oluşa” nesnenin araç olmadığı bir yerde görecelik olmadığı gibi gören ile görülen ancak “bir” olur (ama teklik ayrı) bunu tanım sözcük ve imgelere sığdırmaya çalışırsan yanılırsın nesnelerin albenisi bize ilişmediği sürecedir görsel güzellik sadece ustaca düzenlenmiş betimlemelerdir boşlukta “sadece ben” sloganlı kişileri dert-tasa ettiğimiz çok olur bazen “direk dibindeki adam” duyarsız çıkabilir ocağı için ateş verdiğin kadın elini yakabilir bazen sessizce kucağında uyuduğunu sandığın çocuk memeni ısırıp koparabilir bazen “hak” diyebileceğin ödül “sır” yüreğini balçığa çevirebilir. umduğun aşk en güzel en ılık düşlerine gizlice ustaca saplanılmaya çalışılabilir uzaktakiler değil düşlerinin sıcaklığını yüreğine mesken edindiğin insan siluetleridir bunlar oysa bilirsin tenine değer de yüreğine sıcaklığı gelmeyecek kadar uzaktadırlar konuştuğunu sanırken susan insanlar elbette senin susarak konuşan dilinden anlamazlar “lanet okuyan” kişiyle dost ol “pis” ve “çirkin” denilenle de “güzel” onlardan arta kalandır bunu unutma onlarla yakınlaşmanda çöpleri yılmadan ayıkla ama çöplük olma yerinden söküp atabilir misin bağırsaklarını sana kendi emellerine göre davranmayı zorunluluk gibi sunanlara inanma öyle bir program yap ki altında sadece “sen”den bir imza olsun insan imzaladığı edimlerden pişmanlık duymaz onlarca “iyi” veya “kötü” olarak adlandırılan hiç bir şeyden pişmanlık duyma akıl ve duygularının onadığı her şey senin için uyulması gereken tek doğrudur bunun için sonuna kadar savaş ve bu savaşımında sana ait sandığın nesnel olan ne varsa vermekten veya gözden çıkarmaktan çekinme çünkü sen yürüyeceğin yolların çıkacağın ineceğin merdivenlerin tek sebebisin sana herhangi bir cinsiyetin kimliğini sunacaklardır. Sen kendi cinselliğini dahası kendi seçeneğini üzerine giydirilen kalıpları kırarak bul ve yaşa ne kadın ol ne erkek ne de üçüncü cinsi ara cinsellikte “kendin “ ol sır gibi her yerini kaplayan ten perdeni arala o’raya gir bulduğunla “dost” ol ama bulduğunla senin cinsiyetin de cinselliğin de budur işte iki “ten’de can” birbirlerine karşı dayanılmaz tutku duyuyorsa uzak kalmalarına sebep ister bir “eş” ister “ana babaları” ister eli sopalı “umacılar” isterse başka bir sürü “şey” olsun “bir” likteliğe konulan her türlü engellemeye inat onlar bir bütünün iki parçasıdırlar ki onlar silueti insan olanların “saymaca” larına; “gelen-ek ve gören-ek” leri ile her gün, her gün yeniden üreyen “yasaları” na rağmen “ten”de “insan”ı bulmanın verdiği onur ve hak gereğince “bir” dirler davranışlarını kimseye kısıtlatma bir gün çaresiz kalır da yenilirsen eğer içindeki doğru bildiğinden uzaklaşma sana ve yapmak istediklerine “yuları sırmalı gem” vurmalarına izin verme bu yakın-uzak veya sonraki “aile” bireylerin sahte ya da sevgi sanı ile birlikte yaşamak zorunda bırakıldığın albenili veya salaş döşenmiş dam-altı arkadaşın –eşin- bile olsa. Bu –ben- dahi olsam sen sadece doğruluğuna inandıklarını yap olur da bir gün umarsızca bir kereliğine bile olsa kime olursa olsun kendinin sanıp özgürlüğünü dahası “can özünü” kaptırırsan işte o zaman yaşadığın sürece tekrar o merdivenleri zeminden başlayıp tırmanıncaya kadar borç ödersin yine bu yolda sana verilene aklınca biçtiğin bedeli sakın karşındakinin ödemesine izin verme işte bu dayanılmaz “ben”liktir bu düşük yapmaktır kötü ve çirkin adında ne varsa kafanda sil at kötü ve çirkin yoksa iyi ve güzel kavramları da aldatamaz seni insanları nesneleri ve duyguları ayrıştırma zıtlığa düşme sana çirkin gelen bir şey bir çoğuna güzel gelebilir güzel dediklerin de çirkin olarak adlandırılabilir bu ikilik sadece sanal bir betimdir “kalbin ve bağırsakların” demiştim hani hangisini söküp atabilirsin sana katı ve duyarsız yaklaşanlar olacaktır bu davranışlara anında veya sonradan da olsa tavır alırsan onlarla aynı olursun çatışmalarında uzlaşmazlıklarında ve özellikle -sanı da olsa- sevgilerinde araya sakın hakem tayin etme bu yanılgıya bir kez düşersen bir gün birilerine senin de hakemlik yapman gerekebilir o an kim kime göre iyi kim kime göre kötüdür ayrıştırma makamı önce karşındakinde ardından sende can acısı olur böyle bir durumda çözüm karşındakinin kendisidir buna dikkat et çözümü kendinde olanın çöplerini bırak kendisi ayıklasın kavga yok “seni ısıran köpeği okşa” demiyorum ama sakın sen “ısıranlar” dan olma “yaşayan” ve “yaşamayan” diye adlandırılana yakın ol dinlediğinde duy baktığında gör fakat sakın çöplük olma yalan söyleyebilirsin ancak kendi yalanlarını kendin seç yalanlarını “ben” egonu dik tutmak için veya silah olarak değil. İnandığın değerler için kullan bu senin elinde sana yalan söyleyenin yalanını sakın açık edip yüzüne vurma -Tırmandığın merdivenin üst basamaklarına ulaştığında- çevrendekilerin *sana basitmiş gibi gelse de* korku kaygı zevk aşk sevgi kin inanç inançsızlık zaaf hobi ve alışkanlıklarına “doğrusu budur” bilge edasıyla yaklaşma yaşlanmadan ihtiyarladığını sananların dayandıkları asayı ellerinden alma onların değerlerine onlar adına sahip çık ama “ben” zevkine kapılıp sana makam vermelerine izin verme her değer taşıyanının doğrusudur bunu unutma bu yolda el öpmekten çekinme bırak elini öptüklerin öpülen elin kendi elleri olduğunu zannetsinler ancak sen sakın elini öptürme bu elini öpenin sana teslim olmasıdır bu makama dikkat et taşıyamayacağın teslimiyet seni kül eder sevgilerinde duyarlı aşklarında teslimiyetçi ol mazeretçi ve ayıklayıcı olma “can” ‘ın “kalk gidelim” deyişine “nereye” diye karşılık verirsen ya da “can” dediğin sen “kalk gidelim” dediğinde “nereye” diye sorarsa işte o zaman bırak her şeyi olduğu yere ve hazırlan ilk basamağını adımlamaya yüreğindeki merdivenin zıtlıkları ve eğrileri gör doğru denilenin karşındakine göre eğri olabileceğini gerçek kavramının da gerip-çekme ile ilişkisini göreceliğini savunana göre değişebileceğini unutma bir pislik böceğinin yuvasındaki yavrularına yuvarlayarak götürmeye çalıştığı pisliğe de o uğurda harcadığı emeğe de saygı duy bu işlev ve oluşumun içinde ve tüm canlılarda sadece betimleme farkıyla aynı olduğunu “iğrenç” sözcüğünün ‘zıt’ tıyla eşdeğer olabileceğini sakın unutma “iğrenç” ve “lanet olsun” sözcüklerini hiçbir nesne veya değer için kullanma İnsanları duyguları-düşünceleri davranışları ve görünüşleri nedeniyle sakın yargılama eleştiri zevkinin “ben” duygusunu beslediğini unutma “öz-eleştiri erdemli olmanın bir göstergesidir.” Safsatasına inanıp sakın az önceki veya dünkü kendini karşındaki “ayrıştırıcı” lara teslim etme Çünkü “sen” i bu güne getiren dünkü “sen” olsa da bu gün artık “sen” dünkü “sen” değilsin eleştiri ve özeleştiri ne biçimde veya kim için olursa olsun benliği sözsel yargılama zevkiyle sarhoş eder Bundan daima uzak dur düşünsel kavgalarında teslimiyetçi değil uzlaşmacı ol kızabilirsin de ama kızgınlığın karşındakinin söz veya davranışlarına olsun şahsına değil düşman adlılar arkadaşların ve “sanı dostların” ne tam iyidirler ne de tam kötü ilişkilerinde sakın kayıtçı olma ufacık bir kapı aralığı yürek geçecek kadar unutma ve hiçbir zaman küsme küsen insan nefret eden insandır nefretin azı veya çoğu olmaz uygun ortam bulduğunda her an patlar durduramazsın küskünlük ve nefret insan ekini değildir unutma ki nefret, sahibini yer bitirir önce nesnellik ve öznellikte alınganlığın küsmeyi küsmenin de nefreti tetikleyeceğini unutma birikim neye karşı kime karşı isimlerle uğraşma -anne baba dayı amca kardeş eş arkadaş- isimlere takılırsan ismin arkasındakini göremezsin isminde iddialı olanlar isimleri gibi davranırlar kendini isimlere karşı koru şayet ben “baba”lık adıma sığınıp salt “baba” umacılığı ve ısrarıyla üzerinde baskı kurarsam bu seni nesnel sahiplenme hevesi içinde olduğum anlamına gelir ki sanal benliğimle öznel kimliğimi birbirine karıştırma sahiplenme dürtüsü “insan” ve “mal” değerler dengesini alt üst eder eve girmeden ahıra uğrayıp “köyün merkebini” ziyaret eden “halvet haneye” girmeden ocağa koydurulan suya sırta vurulan sopaya sırta sopanın ardından döşenen sıpaya ardından yunup yıkanıp() mal sahibi edasıyla dolaşan “koskocaman koca” ya ve ona takılan “erk” adına dikkat et kendini kimseye sahiplendirme birilerine sahip olma düşünden de uzak dur bu çocuğun bile olsa sahiplenmede öz-benliği örten sevgi maskesidir bu perdeyi kaldırırsan taşıyamayacağın şeylerle karşılaşırsın senin baban olmam birbirimizi sevmemizi gerektirir(!) bu annen için de kardeşin eşin veya arkadaşın için de aynı buna dikkat et bu tür sevgiler önyargılı sevgilerdir koşulludur bir sevgide isim perde ve şart varsa zorunluluk vardır bir tür “el-mecbur” yönelme ve yönlendirme sanaldır; görecedir aldanma yakınlaşmalarında ve sevginde “bir” liği yakala önyargı ve kayıt “bir”liği bozar sevgilerinde “paylaşım”ı çıkar aradan sevgi paylaşımında sanılanın aksine “iki” lik vardır bir sana bir bana oysa sevgi sadece “bir” likte yaşanır yalın ve duru paniğe kapılma tekliğe uzanan yolda ”bir”i yakalamada yetersiz kaldığını sanman seni tamamlayanın seni göremeyeceği anlamına gelmez iç dünyanda veya yaşadığın evde yanındakilerle veya yalnızken kapını ve pencerelerini kapatıp pek ala mutlu(!) olabilirsin bu bencilliktir “insan”dan elini eteğini çekme yaşam biraz da “dangıl-dungul” olmalı hep ekmek su bıktırır insanı zıtlıkları oluşumu bulaşmadan da yaşamalı insan ki mutluluk(!) “iç”le “dış”ın kaynaşması olabilsin dışarıdan korkarsak içimizden emin değiliz demektir evinin kapılarını sonuna kadar aç korkma adı “kötü” olan içeri girse de akıl verip yargılama zenginliğinle doyur o’nu sen yeter ki içeriyi iyi döşe “karadut” um doğaç hazırlıklı ol yaşamının bundan sonraki her evresinde ulaşmak istediğin her şeyin sana baş kaldırdığını ve her şeyin yenmek zorunda olduğun cilveli oynak ve çok yüzlü bir iradesi olduğunu göreceksin bana gelince “sıkılıyorum” demiştim hem de fazlasıyla sıkıntı denilen bir “çok”luk herhalde ya da “bütüne karılma” aşkı bu “ten” de her ”dem” kayıtsız pay verilmeli ya da alınmalı şu an yedi günlük halinle hangi şekildesin bilmiyorum. Pay(!) ıma düşen kadarınla da olsa yağmur olup yağmanı evine gelmeni bekliyorum erdorumacaroğlu |