Pencere, Yokuş ve İskele
PENCERE, YOKUŞ VE İSKELE
Karlı gece yaralı omuzlarıma düştüğünde; Dışarı bakıyordum, seni düşünüyordum pencerede. Sokak lambasının çürümüş ışığı kağıda düştüğünde, Sana ne çok şiirler yazdım, şu pencerede... Fonda şerbet tadında bir türkü çalıyordu, Nasırlı sobanın puslu bağırtısı dahi sustu, Yüreğim uslu çocuk gibi, sıradan çarpıyordu. Ve sepetlerinde elma, bir kadın yokuştan iniyordu. Kadını görünce, sokağa sürüklendim sanki; Eğlenceli geldi bir anda, gayem sadece yokuştan inmekti. İndim aşağı, yokuşu geçtim, tam üçgen kavşağı geçmiştim ki; İskelenin dayanılmaz güzelliği gözlerimin içine yerleşti. O filmlere konu, tarihi iskeleyi görünce, Bir toz bulutu geçti gözlerimden serince, Misafir oldun tenime, titrek yüreğime. Üşüdüm keskin rüzgarla, tenim nokta nokta oldu narince... Unuttum mu senin o gözlerinin rengini? Unutmamışım, bu iskelede çektiğim resmini. Unutamadım; nedensiz, dönüşü olmayan son gidişini. Aç kulaklarını, şimdi duy lütfen beni! Şu kumsala son kez ayak bas benim için! Gittin gideli yaptığım her şey; Şiirlerim hep senin için... BN CN 13/01/2009 |
şimdilik sadece şiirlerini okuyorum :)
yaşadığım bir şiir de dökülürüm sayfana
saygımla..