düş
çocuk gözler buğulu bakıyor,dalgın
hangi varlıktan nasıl yokluğa bürünmüş dünya paramparça yürekler susmanın azizliği ile savruluyor tüm düşünce gücü ve anılar.. pişmanlıkların ardı ardına acele ettiği geri gelemeyecek nice yaşam sinsilesi toprağa düşüyor pınarlarımız ve bedenimiz sabahın en erkeninde yollara... düşlenen bu muydu? dirildikçe yeniden ölmeye yüz tutan varlığımız mıydı? hayat yolcuları ta baştan yorgun kısa molalara hapseylediler umutlarını korkuları büyüdü! yürekleri un ufak, ’herşey eskisi gibi olsaydılar’ dile geliyor sık sık sancılı yürekler hızla büyüyor nefesin sesi ürkmüş yani kelam etmeye bile hal kalmamış artık umutlar-umutsuzluklara üleştirmiş adını beklenen ve sabır edilen bu muydu haykırmamalı mı haklılığı? geçmeli artık kendinden gelecek geçmişe bürünmeli taze duygular düşüncelerimizde biz çırılçıplağız kestiremedik ! hangi düşten nasıl uyanır hangi sabahı simsiyah nasıl karşılarız ellerimize dokunan eller kimin kadınlığımız,erkekliğimiz nasıl da ertelenir oldu köhne verandalarda.... nasıl da eridi benliğimizde, insana dair ne varsa... esra boyoğlu |