yemin...
Şehre yüz sürüyorum
kavak yelleri yeminlerim incinmişliğim bitmiş bir şarkının son sözüyüm -devrik cümleler kuruyorum sözcüklerim yalın anlıyor musun?- bir film karesine sıkışmış yaşamdan süzülen bir rolün en başında başrolde görünen -ama hiç bir oyunda oynamamış kostümünü bulamamış oyuncağı alınmış çocuklar gibiyim anlıyor musun?- küskün bir menekşeye yüz sürüyorum denizlerden martıları kovuyorum vapur çığlıklarına sığınıyor sesim -avaz avaz yırtınıyorum sen duy diye duyuyor musun?- dağlarda geziniyorum yaylalarda pınar başlarında aşk arıyorum maralım bir avcı namlusunda yüreğim -tetiğe basacak şimdi can vereceğim ölümü özlüyorum böylesine ölümü... anlıyor musun- bir lokma bir hırka sevdalar giyinmiş çıplak bedenler, içinde emanet sevdalarla yürüyor yalın ayaklıyım ben duldasız -siper etsem kendimi nehirlere bir dolu sevda taşacak göğsümden seller koparacağım anlıyor musun?- -kehanetler dilinde bir adamın ’yarın yok’ deyişinden endişem yarınların yaralı yüzüne sürünüyorum yüzsüzlüklerini haykırarak anlıyor musun?- ağır bir müziğin taksiminden sızıyor iki damla yaş gözlerim şahit gözlerinin rengine uçurtmaların kuyruğuna tutunuyorum yükseklere çıkıyorum seyr-i âlem zevkinde gözlerim -yeşili, elayı, moru biliyorum eflâtun sevgileri kokluyorum yüzüne yüzüm sürüyorum anlıyor musun?- |
kaliteli bir çalışma olmuş
sade deniz